Konunun daha iyi anlaşılabilmesi hakkında

''KONUNUN DAHA İYİ ANLAŞILABİLMESİ İÇİN''

Başlıklar aşağıdan yukarıya doğru takip edilirse konu bütünlüğü açısından daha iyi bir anlam sağlanmış olacaktır.
Bir sonraki yazım Hristiyanlığın paganizm ile nasıl da özdeşleştirildiği ile ilgili...

ÇOK YAKINDA BİTİYOR. UZUN BİR YAZI OLDU BÖLÜMLER HALİNDE GELECEK...


26 Temmuz 2012 Perşembe

BAKARA SURE'sinde İLLUMİNATİ



Bazıları İlluminatiyle mücadelenin imkansız olduğundan bahsetmişler. Hem bu ŞEYTANİ örgütün varlığı ve neticesini BAKARA SURESİ'nde görebiliriz. 


Onlar elbette hüsrana uğrayanlardan olacaklardır.


İşte birkaç ayet-i kerime;


14 - Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.
yorum-Aslında bu adamların şu anda müslüman ama daha çok hıristiyan ve yahudi gözüküp aslında tüm inananlarla alay ettiklerini, asıl hizmet ettiklerinin de şeytan olduğundan bahsediyor.




15 - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.
yorum-İşte burada Allah'ın onlara belli bir süre verdiğinden bahsediyor. Belki de bizim onların ne kadar iblisin kölesi olduğunu görmemiz isteniyor da olabilir.




16 - İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
yorum- Aslında burada şu an ki ticaret erbabı olan bu cehennem ehlinin manevi ticarette kaybettiklerinden bahsediliyor.


17 - Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
yorum-ateş yakan adam çevresini aydınlatıp etrafına iblis yolunda gitmek isteyenleri topladığında  Allah onların AYDINLIĞINI söndürecek. En sonunda iman edenler muvaffak olacaktır.


Korku dünyayı bu hale getirdiyse, hala korkmanın ne anlamı var. Kur'an-ı  Kerim bize müjdeyi veriyor. En sonun da bu insanlar kaybedenlerden olacak. Bu islam davasının içinde bir miktar katkınız olsa karşılıksız kalmayacaktır.

26 Haziran 2012 Salı

Facebook ve NEW WORLD ORDER




Facebook’un kuruluşuyla alakalı o muazzam başarı öyküsüyle başlayalım isterseniz.

Bize anlatılan uyduruk hikaye şöyle başlıyor.

"Mark Zuckerberg 1984 yılında Diş Hekimi bir baba ile Psikiyatr bir annenin tek çocukları olarak dünyaya geliyor. Mark,  lise yıllarında başarılı bir öğrencidir.  Bu başarısını Harvard gibi bir üniversiteye kabul edilerek taçlandırıyor.  Üniversitedeki ilk senesinde facemash adında okulun en güzel/yakışıklısının seçildiği bir site kuruyor. Bu siteyi oluşturabilmek için okulun bilgi bankasına sızıp öğrenci fotoğraflarını çalmak zorunda kalıyor. Tabi verileri hacklediği daha sonra ortaya çıkıyor. Bunun üzerine disiplin cezası alıyor ve okuldan ayrılıyor.

Ardından Facebook’u kurdu. İlk günlerde Harvard dışından üye alımı yapmıyor. Sonrasında halen yönetim kurulunda bulunan Dustin Moskovitz ve Chris Hughes ile bir ekip kurdu.

Daha sonra çevrede ki birkaç üniversiteden üye alımı yapmaya başlıyor,  liseler, şirketler derken herkesin üyeliğine açık bir hal alıyor.  Patlayıp gidiyor…



Ama işin ilginç tarafı bir abimizden tam 500.000$ alıyorlar. Bunun olduğunda daha sadece ortada bir fikir ve thefacebook.com adlı bir siteleri var.

Yatırım yapanlar :

Mayıs 2005’da Accel Partners 12.7 milyon dolar, Nisan 2006’da ise 25 milyon dolar yatırımla Greylock, Meritech Capital Partners facebooka destek oldu. Son yatırım dilimi ise Ekim 2007’de 240 milyon doları Microsoft’a, 50 milyon doları Asya’nın en zengin adamı olan Çinli milyarder Li Ka-Shing’e ve son 10 milyon doları ise Marc Samwer, Oliver Samwer, Alexander Samwer’e ait. Bu yatırımcılar, yönetim kuruluna girerek, Facebook’ta söz sahibi olmuş durumdalar.

İsimler ve para miktarları sansüre boyun eğdi. En kısa sürede halledeceğim.





 Önce alan adı thefacebook.com iken başka bir şirketin daha önceden satın aldığı facebook.com adresini 200.000$ karşılığında satın alıyor. İyi cesaret elindeki 500.000$’ın 200.000’ini  10$’a alabileceği bir alan adına vermek.Paranın devamının geleceğini tahmin ediyor olmak değil, kesinlikle daha çok paranın geleceğini biliyor olmak gerekir.  Önce sadece Harvard’tan üyeler, sonra birkaç okul, tüm şehir derken tüm dünya üzerine veba gibi yayılıyor.

Mark Zuckerberg tarafından kurulduğu söylenen facebook, öncelikle Harvard öğrencileri için kurulmuştu, daha sonra Boston civarındaki okullardan da iyelik almaya başlayan facebook, iki ay  içerisinde Ivy ligi okullarının( Sarmaşık ligi-ABD’nin kuzeydoğusundaki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik. Bir spor ligi olarak kurulup zamanla daha geniş bir anlama kavuşmuştur) tamamını kapsadı. İlk sene içerisinde ABD’de tüm okullar facebookta mevcuttu. Üyeleri önceleri sadece söz konusu okulun uzantılı e-posta adresiyle ( .edu, .ac , .uk  vb.) üye olabliyordu. Daha sonrasında ağ içine liseler v bazı büyük şirketler de katıldı. 11 Eylül 2006 tarihinde ise facebook tüm e-mail adreslerine, bazı yaş sınırlandırmalarıyla açıldı. Kullanıcılar diledikleri ağlara katılım gösterebiliyorlardı.



Ne 11 Eylül mü? Yok canım. Neden bu tarih sürekli bazıları için önemli olayları, büyük şeyler yapacakları tarihlerin başlangıcı oluyor. 


TechCrunch’a göre;  ABD’de ki üniversite öğrencilerinin %85’inin bir facebook hesabı bulunmakta ve bunların %60’ı hergün bağlanmaktadır. %85 her hafta, %93 her ay bağlananlar arasındadır. Facebook sözcüsü Chris Hughes ise kullanıcıların günde ortalama 19 dakika facebookta vakit geçirdiğini söylüyor

2006 yılında Myspace’in News Corparation’a satılmasıyla facebook’un da satılacağı söylentileri çıkmıştır. Zuckerberg ise facebook’u satmak istemediğini belirtmiş ve söylentileri yalanlamıştır.

Facebook’a ilk teklifin Viacom tarafından 975 milyon $ olduğu öne sürülürken Eylül 2006’da yahoo 1 milyar $teklifte bulunmuştur. Ekim ayında ise Google Youtube’u satın aldıktan sonra Facebook için 2,3 milyar $ teklifte bulunmuştur.

24 Ekim 2007’de Microsoft Facebook’un %1,6’lık hissesini 240 milyon$ ödeyerek satın almıştır. Google ve diğer şirketlerde benzeri bir yöntemle facebook hissesine yönelmektedir.

2008 Ağustos´unda Facebook´un aylık 100 milyon aktif kullanıcısı vardı. İnsanlar birbirini Facebook´a çağırdı ve bu sayı 7 ayda iki katına çıktı. 2009 Nisanı´nda ise bu sosyal ağın ulaştığı insan sayısı 200 milyondu. 2009 Temmuz´unda ise dört aydan kısa bir sürede Facebook kullanıcı sayısı 50 milyon daha artarak 250 milyona ulaşmıştır. En sonunda karşımızda ki  facebook ortaya çıkıyor."


Ne kadar muhteşem bir başarı öyküsü.  Ne muazzam bir yükseliş. Sıfırdan milyar dolarlara.  Daha bu site emekleme evresindeyken, birkaç üniversite arasında bağlantı kurabilen , henüz üniversitedeki öğrencilerin çoğunluğunun bile üye kaydını tamamlayamamışken NEDEN birileri gelip 500.000 $  veriyorlar. İşin ilginç tarafı ise aldıkları paranın %40’ını alan adlarını ‘thefacebook ‘ tan ‘facebook’a geçmek için kullanıyorlar. Mükemmmel bir işletme zekası değil mi? Daha sonra bağışlanan milyon dolarların haddi hesabı yok. 2005’in mayısında kurulalı daha bir yıl bile olmadan 12 milyon dolar neden veriliyor? Lolipop,araba yada ev parası değil aga! Milyon dolar diyoruz. Her sene ödenen paralar çığ gibi büyüyerek artıyor.  Hatta facebook, kullanıcı girişlerini herkese açmamışken, tam büyümemişken bile milyar dolarlar teklif ediliyor da facebook’u o dönemde NEDEN satmıyor?

Milyar dolar mı dedin sen?



Yaşadığımız şu zamanda gazeteler, dergiler,televizyonlar,radyolar, internetteki çoğu site kontol altında. Yayınların tamamı bilinçlive bilinçaltımızı hedef tutarak yapılıyor. Zihin kontrolü ve subliminal mesajlar  her yerden pörtlüyor.  Fakat TAMAMIYLA kontrol edemekleri tek mecra internet.

Çünkü internet bizim kadar olduğu gibi onlar içinde tehlikeli bir ortam. Burada her türlü istedikleri yönlerini bilerek ifşa ettikleri gibi, bazı aklı mantıksal çalışıp, parçaları birleştiren insanların , istemedikleri yönlerini ifşa ettiklerini de biliyorlar. ONLAR için  "potansiyel problem"  yaratacak insanlar, çoğunlukla  interneti sık kullanan, bilgiye kolay erişebilen insanlardı. Bu insanlar kontrol altında tutulmalıydı.

İnternetteki en büyük kontrol mekanizmasını da buldular : FACEBOOK…

Amaçlardan bir tanesi kullanıcıları tanımak.

Facebook’un bizden istediği bilgiler NORMAL’de herhangi bir arkadaşımız istese vermeyeceğimiz türden.  Telefon numarası,  e-mail adresi en sevdiğin sanatçılar bunlara dahil değil tabi fakat bu bzizm kişilik profilinimizi oluşturuyor.

Bizim bütün bağlantılarımızı, arkadaş sayımızı, hangi arkadaşlarımızla daha çok görüşüp hangileriyle görüşmediğimizi,sosyalitemizi bizden daha iyi biliyor. Çünkü tüm davranışlarımız kayıt altına alınıyor. Eğer gereğinden fazla sorun yaratan yaramaz bir çocuk olursanız anında bir ‘intihara kurban gitme’ olasılığınız yükseliyor. Bütün fotoğrafların, gezdiğin cafeler, takıldığın barlar hepsi kayıt altında. Siyasi görüşün, sinirlendiklerin, en çok beğendiklerin, sınırların, isteklerin , zevkine düşkünlüğün , dindarlığın, gizli ya da herkese açık mesajların hepsi kaydediliyor…

"Bizi, biz yapan şeyleri bizden daha iyi bilene facebook denir "

Bizi bizden daha iyi tanıyorlar. Örneğin bir insanın bize ulaşması için en kısa yoldan hangi arkadaşlıkların kurulabileceği,önce kimlerle temasının olması gerektiğini, arkadaşımızın arkadaşının arkadaşı gibi en yakın kaçıncı kuşakta bir arkadaşlıktan sonuca ulaşılabileceğini bilemeyiz.  Ama onlar biliyorlar.

Diğer amaç ise kullanıcıların internette başka işleri düşünecek vakti bırakmamaktır.

İçindeki oyunlar, bağlantılar,haber akışı,sohbet, gerçek zamanlı oyunların tamamı başından ayrılmadan sürekli bağlantıda kalmayı sağlayan uygulamalar ile tüm vaktimizi facebook başında geçirip,  ‘internet = facebook’ düşüncesini insanlara aşılamaya çalışıyorlar.  Birçok dangalağa da aşıladılar zaten. Facebook içinde bolca zaman geçirip çok fazla dış bağlantılarda bulunmamızı istemiyorlar.

                İşte kendi ağzından facebook’un neden KURULDUĞUNU açıklayan Zuckerberg’den birkaç söz .
                "Facebook, bir şirket olmak için oluşturulmadı. Meydana getirilme nedeni, bir sosyal görevi yerine getirmekti , dünyayı daha açık ve bağlı bir hale getirmek."

                Açık açık bu firmanın para kazanmak için kurulmadığından bahsetmiş Farklı bir amacının farklı bir görevinin olduğunu söylüyor. Görevliyiz biz diyor, bir tek nihihahhhhahahaha diye kötü adam gülüşü yapmadığı kalmış adamın.

Daha önceki yazılarımda bir adamın üzerinden giderek konuyu bütünüyle ona mal etmemek gerektiğini söylemiştim. Özellikle dikkatleri kişiler üzerine çekerek konuyu dağıtıyorlar. Belki bu adam suçsuz ama bağlantıları olduğu ya da kullanıldığı çok aşikar. İşte biz bu adamdan yola çıkarak onu kimlerin kullandığından bahsedeceğiz.

Zuckerberg psikolojisi bozuk, ne yaptığını bilmeyen bir amerikan genci bile olsa bu onun 'düzen' içindeki rolünü değiştirmez.

Mark’ın Abaza olduğu konusunda birçok görüş var. Bu doğru olabilir. Hatta bir kitapta facebook’u sadece kız tavlamak için kurduğunu söyleyen, verdiği bazı doğru bilgilerin yanında sisteme hizmet eden, resmen hedef saptıran bir kitap var.


Bizi yoldan saptırıcı bir hareket olarak , ‘’Kazara Milyarder Olanlar: Facebook’un Kuruluş Öyküsü’’ (Accidental Bilionaries: The Founding of Facebook) isimli kitapta birçok iddia ortaya atılıyor. Ben Mezrich’in kaleme aldığı kitapta Zuckerberg’in tuvalet kabinlerinde birçok kadınla birlikte grup sex yaptığını öne sürüldü. Zuckerberg bir gece ünlü iç çamaşırı markası Victoria’s Secret defilesine giderek bir mankenle tanıştı. Ardından çift mekanı birlikte terk etti.’e ne var bunda o kadar para bende olsa diyenleri duyuyorum.susun bakiiim hemen’. Asosyal ve içine kapanık bir tip olan Mark’ınyakın arkadaşlarına "Şu site çalışır hale geldiğinde bütün kızlar elimizin altında olacak. Üstelik popülerliğim de artacak" diyordu. Bu bilgiler doğru olabilir.

Fakat bu kitabın asıl amacı sadece Zuckerberg’i kirleterek İlluminati’nin Facebook ile aslında ne yapmak istediğinin üzeri kapatılmak isteniyor.Biz bu herife yüklenelim ve bütün suçu bunun üzerine atalım. Gerçek sevgililer reina’nın arka kapısından kaçsın diye kurulmuş bir tezgah. Birkaç doğru bilgi vererek bizim güvenimizi kazanıyor. Ardından bizi inandırmak istediği şeye inandırmak istiyor.

Var mı lan 3 kuruşa 5 köfte? (valla varsa yiyelim hacım, ölüyorum açlıktan )

“Daha açık ve bağlı bir dünyanın, daha orijinal iş alanları, daha iyi ürünler ve hizmetler ortaya çıkararak daha iyi bir ekonomi meydana getireceğini düşünüyoruz.”

Açık ve bağlı bir dünya derken, aslında ne demek istediğini hepimiz biliyoruz. Asıl amaç tüm insanlığı tek çatı altında birleştirmek. NEW WORLD ORDER. Tek dünya devleti, devletsiz dünya, tek yönetim, masonik tezgahlar , satanist oluşumlar…

“İnsanların yönetimleri ve sosyal kuruluşları ile olan ilişkilerini değiştirmeyi umuyoruz.”

İnsanların yönetimleri ile olan ilişkisi değiştireceklermiş. Ulan açık açık desene, şimdiye kadar görülmemiş uygulanmamış bir sistemi uygulayacağız. Bütün dünyayı NOVUS ORDO SECLORİUM adı altında tek yönetim biçiminde birleştireceğiz. Biz, bunu gerçekleştirenlerin, sadece kullandığı bir aracız. Facebook falan fasa fiso, şeytani emellerimizi gizli gerçekleştireceğiz. Kokuşmuş beyinlerimizdeki pislik düşünceleri ancak böyle bilinçaltı sözlerle insanlara aşılayabiliyoruz desene lan şerro.

“eğer hiç bir şeyi bozmasanız, muhtemelen hızlı ilerlemiyorsunuzdur”

Bu söz farklı bir yazının içinde olsa muhtemelen bende bu söze katılabilirdim, fakat cümlenin paragraf içinde aldığı önem çok farklı…

O kadar Öss,Dgs Kpss, Ygs, Lys’ ye girdiniz hala mı yapamıyorsunuz paragrafta anlam sorularını? Ösym 40 sorudan 30’unu boşuna anlam sorularından yazmıyor. Okuduğumuzu anlamıyoruz ki! Yoksa okumuyoruz ki anlayalım mı deseydik? Bütün Türkiye’de ki gibi bulunduğum lisedeki öğrencilerin çoğu için Türkçe eziyetli geçti bu sene.  Evet evladım paragrafta anlamdan bahsediyorum. Kitap okunmazsa Ösym Ygs’de 2 kitap bitittiriverir. Neyse mesleki alışkanlık hemen sınavlara kaydı konu. Dağıtmayalım.

 Daha açık ve bağlı bir dünyadan, yönetim sistemlerinden, insanların yönetim biçimlerinden sonra gelen bu sözün tek anlamı var. Mevcut sistemi bozmak için adeta bir çağrıda bulunuyor.Tek yok devrim demediği kalmış. Arap baharı dedikleri hezeyanın sosyal medyanın sağladığı iletişim ve faydayla gerçekleştirilebildiklerini hatırlatırım…



“Kişisel ilişkiler, toplumumuzun temel bir öğesi. Yeni fikirleri ilişkiler ile keşfediyor, dünyamızı bu yolla anlıyor ve uzun vadeli mutluluklar sunuyoruz.”
Dünyamızı anlıyor kağıt üstünde kalan sevgi,barış,hoşgörü,kardeşlik propagandası yapıyor. Tam İLLUMİNATİ tarzı bir yaklaşım. Ayrıca bizlere uzun vadeli mutluluklar sunuyormuş. Peygamber misin lan sen –tövbe haşa!-

 “Biz, Facebook’ta insanların bilgiyi yayma ve tüketme şeklini değiştiren teknolojilerden ilham alıyoruz.” “Matbaa makinesi ve televizyon gibi icatlar hakkında sıkça konuşuyoruz.”

Zaten İLLUMİNATİ dediğimiz oluşumun amacı; kilisenin dogmalarına karşı bilimin ışığını yayma, bilgiyi dağıtma değil miydi? Sonrasında daha da ilginçleşiyor. , telgraftan telefondan, radyodan, en önemlisi İnternetin kendisinden hiç bahsetmiyor.

"Matbaa ve televizyon".

 Matbaa, yaptıkları Fransız İhtilali ve diğer devletlerdeki milliyetçilik akımlarının oluşturulmasındaki en önemli vazifeyi üstlenmişti. Yani şimdi bulundukları makama getiren aletlerden bir tanesiydi. Diğeri ise televizyondu. Bunun üzerine çok fazla söz söylemeye gerek yok. Zihin kontrolü, sübliminal mesajlar, toplumu yanlış yönlendirici bazı zamanlarda tahrik edici,bölücü yayınlar hepsi şu an ellerinde bulunan en büyük kontrol mekanizması: TELEVİZYON’un yardımıyla oluyor.

Yetmedi mi?

Verelim o zaman bizim Mark’ bir televizyon programındaki çeket çıkarışını. Ceketin başını kemerinin sağ tarafına sıkıştırıp, roman oynamayacak tabii.









O ne hocam ne demeye çalışıyorsun sen bize? diyenler için. Hacım bak içine dikkatli bak. Şaşı bak şaşır resmi değil bu hacım dikkatli bak.

Ceketin iç yüzünde bir logo var. Çok güzel, modern bilimsel, cici mi cici, hanım hanımcık,şeker ciciş bir logo. Çok hoş bir tasarım. Bir Cemil İpekçi tasarımı galiba. Facebook’un özelliklerine değiniyorMUŞ güya.



Çok güzeeeeeeeeel dimi?

Be hey Yahudi görünümlü satanist totoş.  Kimi kandırıyorsun sen?




Birkaç tane Siyonist yıldız gördüm sanki. Bir Siyonist yıldız gördüğüme eminim.Evet evet Siyonist yıldız o..

Yetmedi mi? Yedi kocalı Hürmüz gibi yetmez diyenlere,üçte yetmez beş tane, beşte yetmez yedi tane ver diyenlere…

Yolluyorum…

Hepsi gelecek ablacım yolladım paranın üstünü,az bekle, yoldadır, gelir birazdan…



Bu adam aracımız bizim unutmayın. Bizi sonuca götürecek bir vesile sadece. Dedik ya sadece onu kimlerin kullandığını bulmak istiyoruz/istiyorduk. Bulamadık mı hala?

Sübliminal mesaj sadece televizyonda olmuyor.

Beynimiz doğumumuzdan itibaren hatta anne karnındayken oluşumunu tamamladığında duyduğumuz gördüğümüz, kokladığımız dokunduğumuz , işittiğimiz, yani algıladığımız her şeyi kaydediyor.Bu kayıtlar bilinçaltında, kontrol edemediğimiz bellekte olduğundan dolayı biz bunları hatırlayamıyoruz. Tüm bu kayıtların neredeyse hepsi, ruhsal dünyamızı,duygusallığımızı, psikolojimizi, kişiliğimizi etkiliyor.

Ortalıkta dönen bokun rengi bile alenen belliyken, hala inanmayanlar için,  ispat isteyen materyalist totoşların, rasyonalist köpekleri olmuşlar için birkaç  örnek verelim. Kitabın ortasından konuşacağız biraz.




Facebook arkadaş bulucunun giriş sembolü. İki erkek arasında bir kadın ve ona mercek tutmuş. Biraz daha yaklaş , biraz daha, sıkıştır şimdi, oh çok güzel. Sanki porno film çekiyor itin oğlu. Sen kadını bul, bu sosyal paylaşım sitesini cinsel amaçlarınla kullan diyor subliminal subliminal. Bilinçaltı yönlendirmenin de böylesi. Niye sadece bir avatar ve mercek olmaz ki?

Ardından ahlaksızlık ve cinsellik vurgusunun ikincisi geliyor.

Çoğunuz görmüşsünüzdür. Fakat taşların yerine oturması hasebiyle bir daha bakmakta fayda var.





Facebook hesabı olan hemen hemen herkesin neredeyse binlerce defa görmüş olduğu bir ekran. Beynimize kazınmış bir resim. Burada bir ima bile yok!

İnsan beyni nasıl çalışır?  Benzetme ile kendi kayıtlı resim kataloguyla eşleştirip, eksik kısımları tamamlar, anlamlandırır, yeni gelen görüntüyü ona göre arşivler, ilişki kurar. Emin olun beynimiz bu bir saniye bile sürmeyen işlem sırasında milyonlarca ihtimali gözden geçirip, karar verir.

  Şimdi bir anda beyninden böyle bir benzetim yakalamış, facebook ile sex kelimelerini beraberce kataloglayıp arşivlemiş bir kişinin beyni, sosyallik arayışından ziyade çevresindeki kızlar hakkında cinsellik arayışının ampulünü yakacaktır. Hem de bundan sonra her seferinde. Bilinçaltında facebook linkine tıkladığında otomatikman beyin yanında birde sex linkini açacak beyninde iki sekmeli tarayıcıyı da çalıştırmış olacaktır. Onunla ilgili tüm arzu ve çağrışımları kişiye yönlendirecektir.

Ayrıca facebookun "Tanrı yoktur" temeline oturtulmuş hiçbir şeyi engellemediği açıkça görülmüştür. Bazı dini sayfaların kapatıldığı görülmüştür. Fakat "Tanrı yoktur" temelindeki sayfaların şikayetlere rağmen kapatılamamasın onlara verilen açıkça desteği göstermiştir. Şikayet ve kapatılma konusunda toplumdaki çok büyük patlamaları mutlaka göz ardı edemeyeceklerdir.

Facebooka oyun gönderen şirketlerin oyunları kontrol edildikten sonra yayınlamasına facebook tarafından izin verilir. Yine facebook üzerinden oynanabilen bir oyunu gösterelim, yani kontrollerinden geçmiş, onay almış bir oyun. Bununla ilgili yüzlerce örnek vermek mümkündür. Önemlilerden bir tanesiyle şimdilik yetinelim.




Tanrı dahil(özellikle bu kelimeyi kullanıyorum tövbe haşa Allah-ü Teala’yı böyle şeylerden münezzehtir.) tüm dinlerin kutsal varlıklarının dövüştürülebildiği bir oyun yüklenmiş. Peygamber efendimiz de dahil.




Çarkın dönmesine yardımcı mı olacağız?

 Uyumaya devam mı edeceğiz?

 Matrix’te Morpheus ve adamlarını satan, sistem içinde uyuduğu halde, sahte para ve sahte şöhret için ele veren adamı hatırlatmayalım kimseye.

Hala tüm bu anlattıklarımıza ,anlatılanlara, bilinenlere, daha sonra açıklanacak olanlara şek ve şüphe içinde bakan, inanmayan insanların hodendişlikleri konusunda içimde hiçbir şekva kalmayacaktır.

Hala toplumu tarumar eden ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık’ zihniyetinden kurtulamayan hodfüruşların ‘üç maymunu’ oynadıkları zamandayız.

‘Ne olacak abi bu memleketin halicilik’ten ‘ en doğrusunu büyüklerimiz bilircilik’ le bana gelip ‘boşver abi sen mi kurtarcan memleketçiliğe’ kadar değişen rollerden bir yada birkaç tanesine bürünen çevremizdeki/içimizdeki insanların artık susma zamanı geldi.

Birde herkeste olan şu düşünce var ki, en ayar olunası olan da bu zaten: ‘Her şeyin düzelmesi için bir kurtarıcı, yüce önder, Mesih, süper kahraman beklemecilik.’ Hollywood filmleri ile yetişen bir nesil elbette süper kahraman bekleyecek değil mi?

Ancak bir neslin tamamı uyuyor olamaz…

 ‘dünyanın derdi senimi gerdi’ diyen arkada oturan gerizekalı, ben bu işi çok iyi yapacak bir iki kişiyi uyandırabilir miyim diye uğraşıyorum. Sen g.tünü kendi elinle teslim ediyorsun. Teslim ettiğinde ne yapacaklarını biliyorsun değil mi?.

Aramızda hala FACEBOOK’un  masumiyetiyle alakalı konuşacak olan ampirikukiler yoksa şimdilik dağılabiliriz.

23 Haziran 2012 Cumartesi

TÜRKİYENİN YENİ İMTİHANI : SURİYE


Bu konuya değinmeden edemeyeceğim. Kanımızda dolaşan yavuzluk ve civanmertlik susmayı yakıştıramadı kendine. Uçak düşme olayı da tamamen bahsettiğimiz İlluminati, NEW WORLD ORDER  ile doğrudan bağlantılı olduğundan bu başlık gerekliydi. Önce olayı biraz inceleyip , sadece bu olay ile ilgili bilgilere değineceğim. Ardından geri çekilip genel çerçeveyi göreceğiz. Yani bu olayın DÜNYAYI YÖNETENLER ile ne kadar bağlantılı olduğuna değineceğim.

Türk savaş jeti Suriye tarafından düşürüldü.

"Şehitlerimize Allah’tan rahmet , ailelerine ve tüm Türkiye’ye başsağlığı diliyorum."

Güvenlik kurulu ve Suriyeli kaynaklar uçak düşürülme bilgisini teyit ettiler. İki pilotumuzun bulunduğu düşen uçak için, arama kurtarma çalışmaları devam ediyor.

Ardı ardına açıklamalar yapılıyor, Suriye’nin "kendince" (hiçde hakkı olmayan) haklı sebepleri var ve en önemlisi NATO’nun işin içine dahil olma ihtimali var. BM bir komisyon kurup karara bağlayacaktır. Bu Suriye için tazminat ve özür talebi olacak  veya askeri müdahale gündeme gelecektir.

Malatya’dan kalkan RF-4E Phantom keşif (yani silah ve mühimmat yüklü olmayan, saldırı becerisi olmayıp, sadece fotoğraf çekebilen, yüksek manevra kabiliyetine sahip bir)  uçağı Suriye’nin Lazkiye kentin 8mil açıklarında düştüğü söylendi.

Suriye uçağı kendi karasularımız üzerindeyken otomatik hava savunma sistemimiz vurdu diyor. Bazı kaynaklarda ise uçaksavarlar ile püskürtüldüğü ve 2. bir uçağında olduğu onun düşmeden kurtulduğu söyleniyor.Uçağın hava sahasını 1 km mesafe geçtikten sonra vurulduğunu belirttikleri açıklamada, uçağı vurduktan sonra TÜRK JETİ olduğunu anladıklarını söylüyorlar. Vurulan uçağın 10 deniz mili açıklarında düştüğünü anlatıyorlar-ki vurulan uçağın 10 deniz mili yol alması yani yaklaşık olarak 18,5 km  ileri gitmesi mümkün değildir. Bu kadar gidebilen bir uçak en yakın hava alanına kadar yol alabilirdi. Ya da vurulduğu üsle irtibat kurup iniş izni isteyebilirdi. Muhakkak ki en azından düşmeden önce neredeyse 20 km ilerleyen uçağın herhangi bir yerle temas kurması beklenir . Pilotlarımızın atlama için yeterli vakitleri olduğu da görülüyor. Bu da pilotlarınızın kurtulmuş olma olasılıklarını çok güçlü hale getiriyor.-Bizzat bir savaş pilotundan bilgi alınmıştır-

Hava ihlallerinde uyulması gereken prosedür şöyledir
-Uçağın 1 kilometre ihlalden vurulduğu söyleniyor. 1 kilometreyi ihlal sayamazsınız.
-İhlal olsa dahi sahayı terk etmek için ihtarda bulunursunuz. Alarm uçaklarını kaldırarak inişe zorlarsınız.
-Riayet edilmezse ve silah gösterilirse o zaman ateş açabilirsiniz. Bunu da uçağın arkasına geçerek, kanatlarından vurup, inişe zorlarsınız.

Geçmişte Yunanistan ile biz yine buna benzer hava sahası ihlali sorunları yaşadık. Ama hepsi DOG FİGHT=İT DALAŞI denilen karşılıklı püskürtme manevralı ile geçiştirildi. Fakat Suriye’nin hem inmeye zorlamadan, hem uyarmadan , hem de it dalaşına girmeden direk düşürmesi, bu saldırının Esad katliamından kaçan binlerce insana kucak açan bir ülkeye yapılması, ayrıca manidardır.

Tam büyük bir Kandil operasyonundan önce gündem yine "BÜYÜK AĞABEYLER" tarafından değiştirildi. Pkk’ya büyük darbe vuracak bu operasyon böylelikle ertelendi ve arka plana itildi.

Bu olay da en önemli noktalardan biri atlanıyor.

        BU UÇAK ORAYA NASIL/NEDEN GİTTİ?

Bu sorunun cevabı bize olan bitenin tümünü önümüze serecektir.

ABD’de kanunlarla belirlenmiş olan çerçevede, satılan her uçağın/füzenin üzerinde bir çip ile birlikte teslim edilir. O çip ana üniteye bağlı bir kontrol mekanizması olarak çalıştırılabilir, uçağın yada füzenin tüm kontrolleri direk PENTAGON'dan düzenlenebilir. Uçağın oraya nasıl/nedengitmiş olabileceği ile ilgili aslında ana üç seçenek var.
- Türkiye tarafından uçak bilinçli olarak o güzergaha yönlendirildi, 
- Uçağın seyr-ü sefer(navigasyon) cihazı bozuktu istemeden Suriye hava sahasına girdiler
- Yada  en önemli tezgah ABD’den alınan bu uçak direk PENTAGONdan bu bölgeye yönlendirildi/götürüldü. Ki uçağın pilotlarının olaydan önce telsiz sistemi arızası sinyali gönderdikleri  söyleniyor(veya kapatıldı).

Olaya, sadece bu olaya baktık şimdiye kadar ki olayın ne olduğunu görelim, anlayalım. 

Kardeşim uyanalım, kandıralıda uyansın ,  böyle zamanda siyaset yapmaya çalışan klavye üstad-ı  azamı, önce sen uyan!


Daha 10 gün önce İsrail Beşşar Esad'a karşı dış müdahalede bulunulması gerektiğini söyledi.

ABD ve Avrupa’nın da buna yakın söylemleri vardı.


Kuzey Afrika’daki bütün diktatörler yıkıldı. Çünkü bu diktatörler ülke yönetimindeki tek isimdi. Dedikleri oluyordu. Bu adamları yönlendirmesi zordu. Dik başlı dediğim dedik, ülkesine ve saltanatına sahip çıkmaya çalışan insanlardı.

O yüzden bir demokrasi rüzgarıyla en sıkıntılı yerlere ‘DEMOKRASİ’ getirerek yönetimi çok daha kolay ele geçirdiler. Çünkü istedikleri adamı yönetime getirip, istediklerini yerin dibine sokacak altyapıları var.

Bu arada Gürcistan’ı da hallettikten sonra, Ortadoğu da sadece iki sıkıntılı ülke kaldı. Biri İran diğeri Suriye. İran’a da böyle bir rüzgar denendi ama Çin ve Rusya destekli İran’da muhaliflere yeterli silah, mühimmat desteği sağlanamadığından, isyan saman alevi gibi etkisiz yandı geçti.

 İran için bu çözümün yeterli olamayacağı için ,Suriye'de bu planı çalıştırmaya başladılar. Fakat Suriye’ de Esad isyanları bastırabilecek güce sahipti. Yabancı güçler desteği arttırsa da Esad kimseye acımadan muhalifleri  kadın, çocuk, yaşlı demeden katletti .(Bkz. HULA KATLİAMI) Muhalifler güç kaybettikçe dış güçler desteklerini arttırdılar ve bunu yanında dünyada bir Esad karşıtı kamuoyu oluşturuldu. Böylelikle NATO ve ABD dünyada Askeri bir müdahale için destek buldular.

Fakat ABD’yi YÖNETEN GİZLİ GÜÇLER Afganistan ve Irak’tan  biliyor ki Ortadoğu’da savaşlar bildiği gibi gitmiyor. Bu sefer ateşi maşayla tutacaklardı.

TÜRKİYE ile...

Olası bir Suriye müdahalesinde Türkiye’nin başrol oynaması demek, ONLAR için bir taşla kuş soykırımı demekti. Hem yükselen Türkiye gibi dinamik bir güçten, gelişen bir ekonomiden , gerçek müslümanlar  ve vatansever insanların  olduğu güçlü bir ülkeden , hem de Ortadoğu’da  çok önemli bir stratejik noktada bulunan Suriye’den kurtulmuş olacak…

Bu parçaları bir araya getiremeyen sığ beyinliler, dünyayı yönetenleri göremeyip , Türkiye bu durumdayken bile, insanları verdikleri oylarla suçlayıp, ‘UTANMADAN’ siyaset yapma derdinler.

Harita'da Suriye'yi iki buçuk saatte bulamayacak olanlar , masum beyinleri zehirliyorlar.


ABD’yi yönetenleri halk seçiyor da , ABD'yi yönetenleri kim yönetiyor onu düşünmeyenler, ‘herşeyin arkasında amarika var amağagoyim, onun arkasında da  israil’ sığlığındaki kahve muhabbetinden öte gitmeyecek konuşmalarla hiçbir yere varılamayacağını hala görmediler. Bize dikte ettirilen 'yüce amerikan vatandaşı'nın oyu bile önemsizken genç dimağları zehirleyenler neyin peşinde acaba...

 Hacivat’ı da Karagözü’de oynatan aynı adam hacım, gözünü aç , kalk yerinden, uzat kafanı, perdenin arkasına bak…

Perdenin arkasında çok derin oyunlar dönüyor...



22 Haziran 2012 Cuma

MASONLUĞUN SATANİZM İLE BAĞLANTISI


Birkaç takım insanın dünyayı yönettiğinden bahsediyorduk yavaş yavaş  . Gerçekleri görmek istemeyenler için ne kadar anlatsak , arka mahalleden davulcu ve dahi yanında zurnacı getirsek az kalır. Fakat anlayabilene, çevresine dikkatli bakabilene ,  anlattıklarımız ve anlatılanlar adete bir marş dinamosu vazifesi görüyor. Sadece bir başlangıç oluyor.

Anlattıklarımda ki yegane amacım insanların çevresinde olup bitenlere daha dikkatli bakıp, perdenin arkasında çevrilen tezgahları görebilmesine ufak da olsa zemin hazırlamaktır. Bir kişinin dahi gözünü açabilirsem , bu benim için en büyük kardır.

İlk başta İlluminati denilince artık ele ayağa düşmüş , ciddiye alınmayacak , önemsiz bir mesele gibi düşünülüyor. Belki de bu oluşumun/örgütün/cemiyetin adı bu değildir. Kendilerine power puff girls diyor da olabilirler ki bu bizim için önemli değil. Önemli olan var oldukları, yaptıkları , yapmak istedikleridir. Amaçları ise dünyayı ele geçirerek şeytana hizmet etmektir. Tabi bunun için dinleri de yok etmek isteyecekler. Ona da bir sonraki yazıda değineceğim. Bu adamlar kendilerine belki de zeus diyorlar , seçilmişler desin bir başkası yada üçgen sevenler derneği…

Avrupa’da 15 yüzyılda,kökeni Kabala’ya , Babil’li bilgelere dayanan insancıl sevgi, hoşgörü temalarını kullanan bir örgütlenme ortaya çıkmaya başlamıştı. Fakat bu örgütlenme ilahi dinlerde olduğu gibi, Allah(c.c.)’ı –tövbe haşa- kainatın yaratıcısı olara kabul etmiyor, yani  Yahudilerde, Hristiyanlarda ve islamiyette olan Allah inancının  olmadığını insanlara hümanist yaklaşımla dikte etmeye çalışıyordu. Bunun yerine ‘Kainatın Ulu Mimarı’ adı altında maddesel bir oluşumdan bahsediyordu. Bu madde her şeyi içinde barındıran her şeyin ham maddesi idi(Big Bang teorisindeki ilk madde olduğunu iddia ediyorlar). Ve kainat bu maddeden tesadüfi biçimde meydana gelmişti.(Tesadüfi durumlar direk Darwin’i akla getiriyor. Evrim teorisi Darwin’e özgü bir çalışma değildir. Daha önce oluşturulmuş bir felsefenin sadece doğaya uyarlanmasıydı. ).
Aslında temelde tamamen bir tanrısız inaç kurgusu yoktur. Fakat bu bizim bildiğimiz anlamda bir ilah değildir. Daha çok madde-enerji yada ışık şeklinde anlatabileceğimiz maddesel bir kavramdır.



Birkaç isimden bahsedeceğiz. İsimlere takılıp kalınmamalıdır. Çünkü bu isimlerin tamamı asıl patronlar tarafından kullanılmıştır. Önemli olan isimlerin bizi götürdüğü genel görüntü olmalıdır.

New age akımının kurucusu olan ve Fransa’daki Mason locasına bağlı 32. Dereceden mason olan ‘Madame Petrovna Blavatsk’ bu konuyla alakalı "gezegenimizin ilahı ve tek ilah şeytandır" demiştir.Aşağıda birde çizimi mevcut…



Madame Petrovna Blavatsk ve onun ilahı olan şeytanı tasviri

Mason yazar ‘Eliphas Levi’ liderinin şeytan olduğunu ifade etmekte ve "Aydın Lucifer (şeytan), …kutsal ruh’tur, fiziksel anlamda Lucifer ise evrendeki manyetizmanın en büyük etkenidir." (33. dereceden mason, mason ama söylemleri satanik, kimse de demiyor ki aga sen ne ayaksın)




Eliphas Levi ve onun satanistik beşgen yıldız çizimi

Masonlar alenen , şeytanın iradesiyle hareket etmekte ve onun emirlerini birebir yerine getirmektedirler. Bu gizli tarikatte kullanılan "her şeyi gören göz" , Lucifer’ın gözü olarak tasvir edilmektedir. Bu konuya da Hıristiyanlığın içindeki satanistik ögelerden bir sonraki yazıda uzunca değineceğim.Satanistik ve masonik ögeleri öncelikle yan yana getirelim.



İlki mason locasının kullandığı tek göz, ikincisi ise eski Mısırda kullanılan satanistik bir sembol olan tek göz tasviri

Bunun dışında bütün masonik sembollerde aynı amaç için tasarlanmıştır. Tüm bu sembollerin, gizliden ifşa edilen tüm bu yapılanmaların sebebi  büyük enerjiyi açığa çıkararak şeytani gücün yeniden gelmesi sağlamaktır.

 Yıldızda çok sık kullanılan sembollerden bir tanesi. Beş, altı, yedi , sekiz köşeli yıldızlar kullanabiliyorlar. Hepsinin ayrı ayrı anlamları var. Bunlardan bir tanesi tersine yıldız.(bunların tamamına ilerde ayrıntılı olarak değineceğim fakat önce girizgahı verelim). Baphomet (keçi şeklinde, boynuzlu)  bir şeytan. Lucifer gibi farklı bir cisme bürünmüş inandıkları şeytani ilahları. Büyücülükte de tersine beşgen yıldız kullanılır, şeytanın gücünü çağırmak için!



Şeytan-ilah Baphomet ve kafasının temsil ettiği tersine beşgen yıldız
Bir elinin yukarıda bir elinin aşağıda olması, kötüden iyiye enerji akışını sağlamak için.  


Dolayısıyla masonik semboller aslında masonluğun temelinde yatan inancı, yani şeytana tapınmayı sembolize etmektedir. 33. Dereceden mason olan ‘Albert Pike’ , "Lucifer doktrini"nin fikir babasıdır.  Albert "Lucifer doktrini"ni  birçok mason biraderine öğretti. 

 Satanist Albert Pike ve onun 33.dereceden( en üst dereceli) mason olduğunu gösteren 'mason üniformasıyla' birlikte çekilmiş resmi.

En ileri seviyede uygulayanlar ise Bismarck ve Mazzini’ (Alman ve İtalyan futbolcular değil tabii  ?)ydi. Dünya savaşlarının gizli sebeplerden biri de  buydu. Böylelikle dünyanın Lucifer’a ilah olarak tapınmaya hazır olmasını sağlayacaklardı.








Masonların şeytan ile ilgili bağlantıların en güçlülerinden biri de 33. Dereceden(en yüksek derece) Mason olan İngiliz Aleister Crowley’in ta kendisidir. Satanist olan Crowley, aynı zamanda Doğu Tapınakçıları Locası (Ordo Templi Oresntis –kısaca OTO) üstad-ı azam’ıdır. 


Bu adamın üzerinde bu kadar durmamızın sebebi günümüz satanizm ritüellerinin uygulama metodları bu adamın kokuşmuş düşüncelerinin ürünüdür. Annesi oğlunun İncil’deki canavarın tezahürü olduğunu söylemektedir.  Golden Dawn adlı  satanist tarikatın üyesidir kendisi…



Dünyanın çeşitli yerlerinde satanist öğretilerini uygularken kullanduğu materyaller ve giysilerden bazıları.
Yaşayan en kötü insan ünvanlı  Crowley, masonik ritüellerde kendi ile bağlantıda bulunan kişilerin büyük bir kısmının dehşet verici ölümlerine sebep olmuştur. Dünyanın birçok yerinde şeytani ayinler yapmış şeytanın oğlu ‘golem’i dünyaya getirmeye çalışmıştır. Golem’i dünyaya getirebilmek için Crowley’in şeytana 150 genç erkek kurban ettiği iddia edilmektedir.. .

Hatta bu adamın ismine yazılmış şarkılar bile vardır. Ozzy Osbourne’ün MR. Crowley gibi.Unutmadan adam aşırı derecede Atatürk hayranıymış. Oğlunun adı bile Ataturk Crowley  imiş. O derece yani.


Golden Dawn(Altın Şafak) satanist tarikatın giysileriyle poz vermiş Crowley. Yandaki ise gebermeden önce ki  son fotoğraflarından biri.

Türk mason localarının 1923’te yayınladığı "Meşrik-i Azam İçtimai Zabıtları"nda masonların sapkın felsefeleri şöyle ifade ediliyor.
‘’Biz artık Allah’ı hayat gayesi olarak tanımayacağız. Biz bir igaye yarattık. O gaye Allah değil, beşeriyettir.’’

                Rockefeller , Rothschild ailelerinin isimlerini şimdiye kadar hiç zikretmedik ama asıl gideceğimiz yer bu adamlar onu baştan söyleyelim. Hatta Miiliyet gazetesinin söylediğine göre ‘hayırseverliğin sembol isimlerinden’ olan bu hanedanlıklar, dışarıdan takım elbiseli , kravatlı adamlar olarak gözüküyorlar gözümüze. Aslında ruhsal sıkıntıları olan Luciferian, yani satanistlerdir. Satanist olmak için illa kedi kesmek,arka planda şimşek çakarken karından kahkaha atmak gerekmez. Felsefeyi uygulamak yeterlidir.

Satanizm kendi içinde şöyle tanıtılmakta: Şeytan Allah’a karşı gelerek ‘onurlu’ davranmıştır, özünde iyi çocuktur, denmektedir.

Ve bu onurlu davranışı dolayısıyla dünya ile ödüllendirilmiştir.(Evladım ağzınla gül, oranla gülme demiştim daha önce,  neyse bende dayanamadım oranla da gülebilirsin).Tabi bunu bi kaç kişiye böyle anlatınca sizin gibi bi taraflarıyla gülmüş olmalılar ki taktik değiştiriyorlar daha sonra , gelip bunu bize böyle anlatmıyorlar.

Ardından Spiritüaist bir öğreti/din kurguladılar.

Aslında lisede bunu bizede öğrettiler. Allah her şeye özünden bir parça üflemiş ve bu nedenle herkes , her şey Allah’ın bir parçasıdır, düşüncesinde olan psikopatlardı bu adamlar.(İslamda’da bunu anımsatan bir şey var ama çok farklı, orada Allah’ın yüceliği ön planda. Yeri gelirse değiniriz)

Hemen Aristo mantığına bağlayıp,

Her şey Allah’ın parçasıdır -> Şeytan bir ‘şey’dir -> Şeytanda Allah’ın bir parçasıdır ->  Şeytan iyi çocuktur, mantalitesini kuruguluyorlar.

"Şeytan ‘iyi’nin anlaşılabilmesi için’kötü’ rolü yapan gerçek iyidir" onlara göre.

Buna inanlar şu anda dünyanın en güçlü insanları. Bu Rothschild eninde sonunda Şeytan’ın kaybedeceğini bilmiyor. Çünkü beyni onun için çalışıyor. İnanmışlık bu olsa gerek…


İnanç sandıkları bazı vahşeti uygulayan çürümüş beyinler. İki resimde de şeytana kurbanettikleri insanlar var. Birincisinde asarak şeytana hediyelerini sunuyorlar, ikinci resimde ise büyük bir baykuş heykelinin önünde diri diri yakarak...
Konumuza geri dönelim. Peki, her şey aslında iyidir, kötüler bile aslında sadece rol yapıyorlar asıl iyi onlardır ne demektir? İşte iş birazda burada kopuyor.’ Biz şuan ve gelecekte birçok naneler yiyeceğiz, Aslında kötülük değil onların hiçbiri  iyiler bizleriz yavruuumm’ demeye getirmektir.

Kafa karıştırmadık değil mi?

Çünkü güzel bir pazarlama stratejisi uyguluyorlar ve zayıf inançları çabucak kandırack bir düzen oluşturulmuş durumda. Herşeyin iyi olması mümkün değil. Örneğin babası öldürülen bir çocuğa ne gibi bir iyilik dokunabilir. Buna sabrederek ruhunu mu yüceleştirmiştir.  E ama baba öldü. Bunun adının iyilik değildir bu aşikar. Her şey iyi olamayacağı açıktır.

Kötü olmadan iyi olmaz diye bir şeyde söz konusu değildir. Çünkü kötü olmasaydı da biz iyiyi bilecektik. Belki anti-tezi olmadığından isimlendirilmeyecekti, yada farklı algılıyor olacaktık ama  yine de iyi olacaktı.

Düşmanımızı, imanları zedeleyici oluşumları iyi tanıyıp ona göre tedbir almalıyız. Kısacası Satanizm kabataslak budur. Yoldaki emolara satanist deyip bağıracağımıza gerçek düşmanımızla karşı karşıya gelmeliyiz.(bu emo meselesinin de farklı bir boyutu,ayrı bir bağlantısı mevcut)

Masonlar , deccal sisteminin bir gereği olarak, kendilerini sezdirmezler. Gerçek yüzlerini hiçbir zaman ortaya çıkarmaz, şeytanı ilah edindiklerini,Allah inancını açık şekilde inkar ettiklerini alenen söylemezler. Çünkü eğer bunu söylerlerse, samimi dindar halkın yanında kendi saflarına dahil edilebilecek insanları da kaçırabileceklerini bilirler. Zaten bu sebeple, İncil’de ve hadislerde belirtilen deccal, kendisini peygamber ilan eden , Allah’ı inkar etmesine rağmen , sahte dindar görünümü ile ortaya çıkan bir aldatıcıdır.

Deccal, yani şu an deccaliyeti temsil eden masonluk, aynı sahte görünüm ile ortaya çıkmış ve şeytana tapınan sapkın bir din olduğunu insanlardan gizlemeye çalışmıştır.

Bu amacı gerçekleştirebilmek için masonlar, çeşitli kılıklara bürünerek oyunlarını devam ettirirler. Örneğin Dünya Kiliseler Birliği ve Ulusal Kiliseler Konseyi’nin mason liderleri bulunmaktadır
.
Tabi Müslüman gibi görünen masonlarda mutlaka vardır. Şüphe çekenler de …  Dindar görünüm altında insanlığın Allah inancından uzaklaşmasını sağlamak ve  şeytanın birer hizmetçisi haline dönüştürmektir.

Alah’ın gerçek Müslümanların yanında olduğunu görebiliyorum. Yoksa bu kadar çalışma ve düzenlemeyle , büyük bir gizlilik, emir-komuta zinciri içinde yürütülen çalışmalarla emellerinin tam anlamıyla gerekleştirememiş olmaları kesinlikle Allah’ın (c.c.) bize bir lütfudur. Sayıları yüz binleri bulan İslam nişanelerini göğüslerinde gururla taşıyan , dünyanın dört bir tarafında İslam’ı  tanıtmak için bulunan , sahabe efendilerimiz gibi gidilmedik yer/ülke bırakmayana gönül neferlerinden Allah razı olsun.

Allah onlardan razı olsun demek iyidir fakat bunu söyledikten sonra hiç bir şey olmamış gibi televizyon izlemeye devam edebiliyorsak, inanmışlık adına ciddi zaaflarımız var demektir. Çünkü medya da onların kullandığı bir araçtır ve sürekli bizim inandıklarımızı ‘gizlice’ baltalar.

Bir kalenin kuşatılmış olduğunu düşünelim. Büyük toplarla sürekli kalenin surları dışarıdan dövülüyor. İçeriden de surlar sürekli onarılıyor. Bu bir işçi problemi değil arkadaşım. Kimin Yapma/bozma hızı daha fazla olursa taraf bu savaşı kazanacaktır. Yani kalenin surlarını, içeridekiler, ''kuşatanların bozmasından daha hızlı tamir ediyorlarsa'', kaledekiler güvende kalacaktır. Zaptedenler kalenin surlarını içeridekilerin tamirinden daha hızlı yıkıyorlarsa kale elbet fethedilecektir. Dikkat edilmesi gereken şey ise kalenin içindeki bir insanın hiçbir şey yapmaması aslında kuşatanlara yardım etmektir.