komplocu teorisyen
BU BLOG Kİ YAZILARIN TAMAMI GÜZEL BİR KAFA İLE YAZILMIŞTIR!
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi hakkında
''KONUNUN DAHA İYİ ANLAŞILABİLMESİ İÇİN''
Başlıklar aşağıdan yukarıya doğru takip edilirse konu bütünlüğü açısından daha iyi bir anlam sağlanmış olacaktır.
Bir sonraki yazım Hristiyanlığın paganizm ile nasıl da özdeşleştirildiği ile ilgili...
ÇOK YAKINDA BİTİYOR. UZUN BİR YAZI OLDU BÖLÜMLER HALİNDE GELECEK...
26 Temmuz 2012 Perşembe
BAKARA SURE'sinde İLLUMİNATİ
Bazıları İlluminatiyle mücadelenin imkansız olduğundan bahsetmişler. Hem bu ŞEYTANİ örgütün varlığı ve neticesini BAKARA SURESİ'nde görebiliriz.
Onlar elbette hüsrana uğrayanlardan olacaklardır.
İşte birkaç ayet-i kerime;
14 - Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.
yorum-Aslında bu adamların şu anda müslüman ama daha çok hıristiyan ve yahudi gözüküp aslında tüm inananlarla alay ettiklerini, asıl hizmet ettiklerinin de şeytan olduğundan bahsediyor.
15 - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.
yorum-İşte burada Allah'ın onlara belli bir süre verdiğinden bahsediyor. Belki de bizim onların ne kadar iblisin kölesi olduğunu görmemiz isteniyor da olabilir.
16 - İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.
yorum- Aslında burada şu an ki ticaret erbabı olan bu cehennem ehlinin manevi ticarette kaybettiklerinden bahsediliyor.
17 - Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.
yorum-ateş yakan adam çevresini aydınlatıp etrafına iblis yolunda gitmek isteyenleri topladığında Allah onların AYDINLIĞINI söndürecek. En sonunda iman edenler muvaffak olacaktır.
Korku dünyayı bu hale getirdiyse, hala korkmanın ne anlamı var. Kur'an-ı Kerim bize müjdeyi veriyor. En sonun da bu insanlar kaybedenlerden olacak. Bu islam davasının içinde bir miktar katkınız olsa karşılıksız kalmayacaktır.
26 Haziran 2012 Salı
Facebook ve NEW WORLD ORDER
Facebook’un kuruluşuyla alakalı o
muazzam başarı öyküsüyle başlayalım isterseniz.
Bize anlatılan uyduruk hikaye
şöyle başlıyor.
"Mark
Zuckerberg 1984 yılında Diş Hekimi bir baba ile Psikiyatr bir annenin tek
çocukları olarak dünyaya geliyor. Mark, lise yıllarında başarılı bir öğrencidir. Bu başarısını Harvard gibi bir üniversiteye
kabul edilerek taçlandırıyor.
Üniversitedeki ilk senesinde facemash adında okulun en
güzel/yakışıklısının seçildiği bir site kuruyor. Bu siteyi oluşturabilmek için
okulun bilgi bankasına sızıp öğrenci fotoğraflarını çalmak zorunda kalıyor. Tabi
verileri hacklediği daha sonra ortaya çıkıyor. Bunun üzerine disiplin cezası
alıyor ve okuldan ayrılıyor.
Ardından Facebook’u kurdu. İlk günlerde Harvard dışından üye alımı yapmıyor.
Sonrasında halen yönetim kurulunda bulunan Dustin Moskovitz ve Chris Hughes ile
bir ekip kurdu.
Daha sonra çevrede ki birkaç üniversiteden üye alımı yapmaya
başlıyor, liseler, şirketler derken
herkesin üyeliğine açık bir hal alıyor. Patlayıp gidiyor…
Ama işin ilginç tarafı bir abimizden tam 500.000$ alıyorlar. Bunun
olduğunda daha sadece ortada bir fikir ve thefacebook.com adlı bir siteleri
var.
Yatırım yapanlar :
Mayıs 2005’da Accel Partners 12.7 milyon dolar, Nisan 2006’da ise 25 milyon dolar yatırımla Greylock, Meritech Capital Partners facebooka destek oldu. Son yatırım dilimi ise Ekim 2007’de 240 milyon doları Microsoft’a, 50 milyon doları Asya’nın en zengin adamı olan Çinli milyarder Li Ka-Shing’e ve son 10 milyon doları ise Marc Samwer, Oliver Samwer, Alexander Samwer’e ait. Bu yatırımcılar, yönetim kuruluna girerek, Facebook’ta söz sahibi olmuş durumdalar.
Mayıs 2005’da Accel Partners 12.7 milyon dolar, Nisan 2006’da ise 25 milyon dolar yatırımla Greylock, Meritech Capital Partners facebooka destek oldu. Son yatırım dilimi ise Ekim 2007’de 240 milyon doları Microsoft’a, 50 milyon doları Asya’nın en zengin adamı olan Çinli milyarder Li Ka-Shing’e ve son 10 milyon doları ise Marc Samwer, Oliver Samwer, Alexander Samwer’e ait. Bu yatırımcılar, yönetim kuruluna girerek, Facebook’ta söz sahibi olmuş durumdalar.
İsimler ve para miktarları sansüre boyun eğdi. En kısa sürede halledeceğim.
Önce alan adı thefacebook.com
iken başka bir şirketin daha önceden satın aldığı facebook.com adresini
200.000$ karşılığında satın alıyor. İyi cesaret elindeki 500.000$’ın
200.000’ini 10$’a alabileceği bir alan
adına vermek.Paranın devamının geleceğini tahmin ediyor olmak değil, kesinlikle
daha çok paranın geleceğini biliyor olmak gerekir. Önce sadece Harvard’tan üyeler, sonra birkaç
okul, tüm şehir derken tüm dünya üzerine veba gibi yayılıyor.
Mark Zuckerberg tarafından kurulduğu söylenen facebook, öncelikle
Harvard öğrencileri için kurulmuştu, daha sonra Boston civarındaki okullardan
da iyelik almaya başlayan facebook, iki ay
içerisinde Ivy ligi okullarının( Sarmaşık ligi-ABD’nin kuzeydoğusundaki
sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik. Bir spor ligi olarak kurulup
zamanla daha geniş bir anlama kavuşmuştur) tamamını kapsadı. İlk sene
içerisinde ABD’de tüm okullar facebookta mevcuttu. Üyeleri önceleri sadece söz
konusu okulun uzantılı e-posta adresiyle ( .edu, .ac , .uk vb.) üye olabliyordu. Daha sonrasında ağ
içine liseler v bazı büyük şirketler de katıldı. 11 Eylül 2006 tarihinde ise facebook
tüm e-mail adreslerine, bazı yaş sınırlandırmalarıyla açıldı. Kullanıcılar
diledikleri ağlara katılım gösterebiliyorlardı.
Ne 11 Eylül mü? Yok canım. Neden bu tarih sürekli bazıları için önemli
olayları, büyük şeyler yapacakları tarihlerin başlangıcı oluyor.
TechCrunch’a göre; ABD’de ki üniversite
öğrencilerinin %85’inin bir facebook hesabı bulunmakta ve bunların %60’ı hergün
bağlanmaktadır. %85 her hafta, %93 her ay bağlananlar arasındadır. Facebook
sözcüsü Chris Hughes ise kullanıcıların günde ortalama 19 dakika facebookta vakit
geçirdiğini söylüyor
2006 yılında Myspace’in News Corparation’a satılmasıyla facebook’un da
satılacağı söylentileri çıkmıştır. Zuckerberg ise facebook’u satmak
istemediğini belirtmiş ve söylentileri yalanlamıştır.
Facebook’a ilk teklifin Viacom tarafından 975 milyon $ olduğu öne
sürülürken Eylül 2006’da yahoo 1 milyar $teklifte bulunmuştur. Ekim ayında ise
Google Youtube’u satın aldıktan sonra Facebook için 2,3 milyar $ teklifte
bulunmuştur.
24 Ekim 2007’de Microsoft Facebook’un %1,6’lık hissesini 240 milyon$
ödeyerek satın almıştır. Google ve diğer şirketlerde benzeri bir yöntemle
facebook hissesine yönelmektedir.
2008
Ağustos´unda Facebook´un aylık 100 milyon aktif kullanıcısı vardı. İnsanlar
birbirini Facebook´a çağırdı ve bu sayı 7 ayda iki katına çıktı. 2009
Nisanı´nda ise bu sosyal ağın ulaştığı insan sayısı 200 milyondu. 2009
Temmuz´unda ise dört aydan kısa bir sürede Facebook kullanıcı sayısı 50 milyon
daha artarak 250 milyona ulaşmıştır. En sonunda karşımızda ki facebook ortaya
çıkıyor."
Ne kadar muhteşem bir başarı öyküsü. Ne muazzam bir yükseliş. Sıfırdan milyar
dolarlara. Daha bu site emekleme
evresindeyken, birkaç üniversite arasında bağlantı kurabilen , henüz
üniversitedeki öğrencilerin çoğunluğunun bile üye kaydını tamamlayamamışken
NEDEN birileri gelip 500.000 $
veriyorlar. İşin ilginç tarafı ise aldıkları paranın %40’ını alan
adlarını ‘thefacebook ‘ tan ‘facebook’a geçmek için kullanıyorlar. Mükemmmel
bir işletme zekası değil mi? Daha sonra bağışlanan milyon dolarların haddi
hesabı yok. 2005’in mayısında kurulalı daha bir yıl bile olmadan 12 milyon
dolar neden veriliyor? Lolipop,araba yada ev parası değil aga! Milyon dolar
diyoruz. Her sene ödenen paralar çığ gibi büyüyerek artıyor. Hatta facebook, kullanıcı girişlerini herkese
açmamışken, tam büyümemişken bile milyar dolarlar teklif ediliyor da facebook’u
o dönemde NEDEN satmıyor?
Milyar dolar mı dedin sen?
Yaşadığımız şu zamanda gazeteler,
dergiler,televizyonlar,radyolar, internetteki çoğu site kontol altında.
Yayınların tamamı bilinçlive bilinçaltımızı hedef tutarak yapılıyor. Zihin
kontrolü ve subliminal mesajlar her
yerden pörtlüyor. Fakat TAMAMIYLA
kontrol edemekleri tek mecra internet.
Çünkü internet bizim kadar olduğu gibi
onlar içinde tehlikeli bir ortam. Burada her türlü istedikleri yönlerini
bilerek ifşa ettikleri gibi, bazı aklı mantıksal çalışıp, parçaları birleştiren
insanların , istemedikleri yönlerini ifşa ettiklerini de biliyorlar. ONLAR için "potansiyel problem" yaratacak insanlar, çoğunlukla interneti sık kullanan, bilgiye kolay
erişebilen insanlardı. Bu insanlar kontrol altında tutulmalıydı.
İnternetteki en büyük kontrol
mekanizmasını da buldular : FACEBOOK…
Amaçlardan bir tanesi kullanıcıları
tanımak.
Facebook’un bizden istediği bilgiler NORMAL’de
herhangi bir arkadaşımız istese vermeyeceğimiz türden. Telefon numarası, e-mail adresi en sevdiğin sanatçılar bunlara
dahil değil tabi fakat bu bzizm kişilik profilinimizi oluşturuyor.
Bizim bütün bağlantılarımızı, arkadaş
sayımızı, hangi arkadaşlarımızla daha çok görüşüp hangileriyle
görüşmediğimizi,sosyalitemizi bizden daha iyi biliyor. Çünkü tüm
davranışlarımız kayıt altına alınıyor. Eğer gereğinden fazla sorun yaratan
yaramaz bir çocuk olursanız anında bir ‘intihara kurban gitme’ olasılığınız
yükseliyor. Bütün fotoğrafların, gezdiğin cafeler, takıldığın barlar hepsi
kayıt altında. Siyasi görüşün, sinirlendiklerin, en çok beğendiklerin,
sınırların, isteklerin , zevkine düşkünlüğün , dindarlığın, gizli ya da herkese
açık mesajların hepsi kaydediliyor…
"Bizi, biz yapan şeyleri bizden
daha iyi bilene facebook denir "
Bizi bizden daha iyi tanıyorlar.
Örneğin bir insanın bize ulaşması için en kısa yoldan hangi arkadaşlıkların
kurulabileceği,önce kimlerle temasının olması gerektiğini, arkadaşımızın
arkadaşının arkadaşı gibi en yakın kaçıncı kuşakta bir arkadaşlıktan sonuca
ulaşılabileceğini bilemeyiz. Ama onlar
biliyorlar.
Diğer amaç ise kullanıcıların
internette başka işleri düşünecek vakti bırakmamaktır.
İçindeki oyunlar, bağlantılar,haber akışı,sohbet,
gerçek zamanlı oyunların tamamı başından ayrılmadan sürekli bağlantıda kalmayı
sağlayan uygulamalar ile tüm vaktimizi facebook başında geçirip, ‘internet = facebook’ düşüncesini insanlara
aşılamaya çalışıyorlar. Birçok dangalağa
da aşıladılar zaten. Facebook içinde bolca zaman geçirip çok fazla dış
bağlantılarda bulunmamızı istemiyorlar.
İşte kendi
ağzından facebook’un neden KURULDUĞUNU açıklayan Zuckerberg’den birkaç söz .
"Facebook, bir şirket olmak için oluşturulmadı. Meydana getirilme nedeni,
bir sosyal görevi yerine getirmekti , dünyayı daha açık ve bağlı bir hale
getirmek."
Açık açık bu firmanın
para kazanmak için kurulmadığından bahsetmiş Farklı bir amacının farklı bir
görevinin olduğunu söylüyor. Görevliyiz biz diyor, bir tek nihihahhhhahahaha diye
kötü adam gülüşü yapmadığı kalmış adamın.
Daha önceki yazılarımda bir adamın üzerinden giderek
konuyu bütünüyle ona mal etmemek gerektiğini söylemiştim. Özellikle dikkatleri
kişiler üzerine çekerek konuyu dağıtıyorlar. Belki bu adam suçsuz ama bağlantıları
olduğu ya da kullanıldığı çok aşikar. İşte biz bu adamdan yola çıkarak onu
kimlerin kullandığından bahsedeceğiz.
Zuckerberg psikolojisi bozuk, ne yaptığını bilmeyen bir amerikan genci bile olsa bu onun 'düzen' içindeki rolünü değiştirmez.
Mark’ın Abaza olduğu konusunda birçok görüş var. Bu
doğru olabilir. Hatta bir kitapta facebook’u sadece kız tavlamak için kurduğunu
söyleyen, verdiği bazı doğru bilgilerin yanında sisteme hizmet eden, resmen
hedef saptıran bir kitap var.
Bizi yoldan saptırıcı bir hareket olarak , ‘’Kazara
Milyarder Olanlar: Facebook’un Kuruluş Öyküsü’’ (Accidental Bilionaries: The
Founding of Facebook) isimli kitapta birçok iddia ortaya atılıyor. Ben
Mezrich’in kaleme aldığı kitapta Zuckerberg’in tuvalet kabinlerinde birçok
kadınla birlikte grup sex yaptığını öne sürüldü. Zuckerberg bir gece ünlü iç
çamaşırı markası Victoria’s Secret defilesine giderek bir mankenle tanıştı.
Ardından çift mekanı birlikte terk etti.’e ne var bunda o kadar para bende olsa
diyenleri duyuyorum.susun bakiiim hemen’. Asosyal ve içine kapanık bir tip olan
Mark’ınyakın
arkadaşlarına "Şu site çalışır hale geldiğinde bütün kızlar elimizin
altında olacak. Üstelik popülerliğim de artacak" diyordu. Bu bilgiler doğru olabilir.
Fakat bu kitabın asıl amacı sadece Zuckerberg’i
kirleterek İlluminati’nin Facebook ile aslında ne yapmak istediğinin üzeri
kapatılmak isteniyor.Biz bu herife yüklenelim ve bütün suçu bunun üzerine atalım.
Gerçek sevgililer reina’nın arka kapısından kaçsın diye kurulmuş bir tezgah. Birkaç
doğru bilgi vererek bizim güvenimizi kazanıyor. Ardından bizi inandırmak
istediği şeye inandırmak istiyor.
Var mı lan 3 kuruşa 5 köfte? (valla varsa yiyelim
hacım, ölüyorum açlıktan )
“Daha açık ve bağlı
bir dünyanın, daha orijinal iş alanları, daha iyi ürünler ve hizmetler ortaya
çıkararak daha iyi bir ekonomi meydana getireceğini düşünüyoruz.”
Açık ve bağlı bir dünya derken, aslında ne demek
istediğini hepimiz biliyoruz. Asıl amaç tüm insanlığı tek çatı altında
birleştirmek. NEW WORLD ORDER. Tek dünya devleti, devletsiz dünya, tek yönetim,
masonik tezgahlar , satanist oluşumlar…
“İnsanların yönetimleri ve sosyal kuruluşları ile olan ilişkilerini
değiştirmeyi umuyoruz.”
İnsanların yönetimleri
ile olan ilişkisi değiştireceklermiş. Ulan açık açık desene, şimdiye kadar
görülmemiş uygulanmamış bir sistemi uygulayacağız. Bütün dünyayı NOVUS ORDO
SECLORİUM adı altında tek yönetim biçiminde birleştireceğiz. Biz, bunu
gerçekleştirenlerin, sadece kullandığı bir aracız. Facebook falan fasa fiso,
şeytani emellerimizi gizli gerçekleştireceğiz. Kokuşmuş beyinlerimizdeki pislik
düşünceleri ancak böyle bilinçaltı sözlerle insanlara aşılayabiliyoruz desene
lan şerro.
“eğer hiç bir şeyi bozmasanız, muhtemelen hızlı ilerlemiyorsunuzdur”
Bu söz farklı bir
yazının içinde olsa muhtemelen bende bu söze katılabilirdim, fakat cümlenin
paragraf içinde aldığı önem çok farklı…
O kadar Öss,Dgs Kpss,
Ygs, Lys’ ye girdiniz hala mı yapamıyorsunuz paragrafta anlam sorularını? Ösym
40 sorudan 30’unu boşuna anlam sorularından yazmıyor. Okuduğumuzu anlamıyoruz
ki! Yoksa okumuyoruz ki anlayalım mı deseydik? Bütün Türkiye’de ki gibi
bulunduğum lisedeki öğrencilerin çoğu için Türkçe eziyetli geçti bu sene. Evet evladım paragrafta anlamdan
bahsediyorum. Kitap okunmazsa Ösym Ygs’de 2 kitap bitittiriverir. Neyse mesleki
alışkanlık hemen sınavlara kaydı konu. Dağıtmayalım.
Daha açık ve bağlı bir dünyadan, yönetim
sistemlerinden, insanların yönetim biçimlerinden sonra gelen bu sözün tek
anlamı var. Mevcut sistemi bozmak için adeta bir çağrıda bulunuyor.Tek yok
devrim demediği kalmış. Arap baharı dedikleri hezeyanın sosyal medyanın
sağladığı iletişim ve faydayla gerçekleştirilebildiklerini hatırlatırım…
“Kişisel ilişkiler,
toplumumuzun temel bir öğesi. Yeni fikirleri ilişkiler ile keşfediyor,
dünyamızı bu yolla anlıyor ve uzun vadeli mutluluklar sunuyoruz.”
Dünyamızı anlıyor
kağıt üstünde kalan sevgi,barış,hoşgörü,kardeşlik propagandası yapıyor. Tam
İLLUMİNATİ tarzı bir yaklaşım. Ayrıca bizlere uzun vadeli mutluluklar sunuyormuş.
Peygamber misin lan sen –tövbe haşa!-
“Biz, Facebook’ta insanların bilgiyi
yayma ve tüketme şeklini değiştiren teknolojilerden ilham alıyoruz.” “Matbaa
makinesi ve televizyon gibi icatlar hakkında sıkça konuşuyoruz.”
Zaten İLLUMİNATİ
dediğimiz oluşumun amacı; kilisenin dogmalarına karşı bilimin ışığını yayma,
bilgiyi dağıtma değil miydi? Sonrasında daha da ilginçleşiyor. , telgraftan
telefondan, radyodan, en önemlisi İnternetin kendisinden hiç bahsetmiyor.
"Matbaa ve
televizyon".
Matbaa, yaptıkları Fransız İhtilali ve diğer
devletlerdeki milliyetçilik akımlarının oluşturulmasındaki en önemli vazifeyi
üstlenmişti. Yani şimdi bulundukları makama getiren aletlerden bir tanesiydi.
Diğeri ise televizyondu. Bunun üzerine çok fazla söz söylemeye gerek yok. Zihin
kontrolü, sübliminal mesajlar, toplumu yanlış yönlendirici bazı zamanlarda
tahrik edici,bölücü yayınlar hepsi şu an ellerinde bulunan en büyük kontrol
mekanizması: TELEVİZYON’un yardımıyla oluyor.
Yetmedi mi?
Verelim o zaman bizim
Mark’ bir televizyon programındaki çeket çıkarışını. Ceketin başını kemerinin
sağ tarafına sıkıştırıp, roman oynamayacak tabii.
O ne hocam ne demeye
çalışıyorsun sen bize? diyenler için. Hacım bak içine dikkatli bak. Şaşı bak
şaşır resmi değil bu hacım dikkatli bak.
Ceketin iç yüzünde bir
logo var. Çok güzel, modern bilimsel, cici mi cici, hanım hanımcık,şeker ciciş
bir logo. Çok hoş bir tasarım. Bir Cemil İpekçi tasarımı galiba. Facebook’un
özelliklerine değiniyorMUŞ güya.
Çok güzeeeeeeeeel dimi?
Be hey Yahudi
görünümlü satanist totoş. Kimi
kandırıyorsun sen?
Birkaç tane Siyonist yıldız
gördüm sanki. Bir Siyonist yıldız gördüğüme eminim.Evet evet Siyonist yıldız
o..
Yetmedi mi? Yedi
kocalı Hürmüz gibi yetmez diyenlere,üçte yetmez beş tane, beşte yetmez yedi
tane ver diyenlere…
Yolluyorum…
Hepsi gelecek ablacım
yolladım paranın üstünü,az bekle, yoldadır, gelir birazdan…
Bu adam aracımız bizim
unutmayın. Bizi sonuca götürecek bir vesile sadece. Dedik ya sadece onu
kimlerin kullandığını bulmak istiyoruz/istiyorduk. Bulamadık mı hala?
Sübliminal mesaj
sadece televizyonda olmuyor.
Beynimiz doğumumuzdan
itibaren hatta anne karnındayken oluşumunu tamamladığında duyduğumuz
gördüğümüz, kokladığımız dokunduğumuz , işittiğimiz, yani algıladığımız her
şeyi kaydediyor.Bu kayıtlar bilinçaltında, kontrol edemediğimiz bellekte
olduğundan dolayı biz bunları hatırlayamıyoruz. Tüm bu kayıtların neredeyse
hepsi, ruhsal dünyamızı,duygusallığımızı, psikolojimizi, kişiliğimizi
etkiliyor.
Ortalıkta dönen bokun rengi bile alenen belliyken,
hala inanmayanlar için, ispat isteyen
materyalist totoşların, rasyonalist köpekleri olmuşlar için birkaç örnek verelim. Kitabın ortasından konuşacağız
biraz.
Facebook arkadaş
bulucunun giriş sembolü. İki erkek arasında bir kadın ve ona mercek tutmuş. Biraz
daha yaklaş , biraz daha, sıkıştır şimdi, oh çok güzel. Sanki porno film
çekiyor itin oğlu. Sen kadını bul, bu sosyal paylaşım sitesini cinsel
amaçlarınla kullan diyor subliminal subliminal. Bilinçaltı yönlendirmenin de
böylesi. Niye sadece bir avatar ve mercek olmaz ki?
Ardından
ahlaksızlık ve cinsellik vurgusunun ikincisi geliyor.
Çoğunuz
görmüşsünüzdür. Fakat taşların yerine oturması hasebiyle bir daha bakmakta
fayda var.
Facebook hesabı olan hemen hemen herkesin neredeyse
binlerce defa görmüş olduğu bir ekran. Beynimize kazınmış bir resim. Burada bir
ima bile yok!
İnsan beyni nasıl çalışır? Benzetme ile kendi kayıtlı resim kataloguyla
eşleştirip, eksik kısımları tamamlar, anlamlandırır, yeni gelen görüntüyü ona
göre arşivler, ilişki kurar. Emin olun beynimiz bu bir saniye bile sürmeyen
işlem sırasında milyonlarca ihtimali gözden geçirip, karar verir.
Şimdi bir anda
beyninden böyle bir benzetim yakalamış, facebook ile sex kelimelerini beraberce
kataloglayıp arşivlemiş bir kişinin beyni, sosyallik arayışından ziyade
çevresindeki kızlar hakkında cinsellik arayışının ampulünü yakacaktır. Hem de
bundan sonra her seferinde. Bilinçaltında facebook linkine tıkladığında
otomatikman beyin yanında birde sex linkini açacak beyninde iki sekmeli
tarayıcıyı da çalıştırmış olacaktır. Onunla ilgili tüm arzu ve çağrışımları
kişiye yönlendirecektir.
Ayrıca facebookun "Tanrı yoktur" temeline
oturtulmuş hiçbir şeyi engellemediği açıkça görülmüştür. Bazı dini sayfaların
kapatıldığı görülmüştür. Fakat "Tanrı yoktur" temelindeki sayfaların
şikayetlere rağmen kapatılamamasın onlara verilen açıkça desteği göstermiştir.
Şikayet ve kapatılma konusunda toplumdaki çok büyük patlamaları mutlaka göz
ardı edemeyeceklerdir.
Facebooka oyun gönderen şirketlerin oyunları kontrol
edildikten sonra yayınlamasına facebook tarafından izin verilir. Yine facebook
üzerinden oynanabilen bir oyunu gösterelim, yani kontrollerinden geçmiş, onay
almış bir oyun. Bununla ilgili yüzlerce örnek vermek mümkündür. Önemlilerden
bir tanesiyle şimdilik yetinelim.
Tanrı dahil(özellikle bu kelimeyi kullanıyorum tövbe
haşa Allah-ü Teala’yı böyle şeylerden münezzehtir.) tüm dinlerin kutsal
varlıklarının dövüştürülebildiği bir oyun yüklenmiş. Peygamber efendimiz de
dahil.
Çarkın dönmesine yardımcı mı olacağız?
Uyumaya devam
mı edeceğiz?
Matrix’te
Morpheus ve adamlarını satan, sistem içinde uyuduğu halde, sahte para ve sahte
şöhret için ele veren adamı hatırlatmayalım kimseye.
Hala tüm bu anlattıklarımıza ,anlatılanlara, bilinenlere,
daha sonra açıklanacak olanlara şek ve şüphe içinde bakan, inanmayan insanların
hodendişlikleri konusunda içimde hiçbir şekva kalmayacaktır.
Hala toplumu tarumar eden ‘bana dokunmayan yılan bin
yaşasıncılık’ zihniyetinden kurtulamayan hodfüruşların ‘üç maymunu’ oynadıkları
zamandayız.
‘Ne olacak abi bu memleketin halicilik’ten ‘ en
doğrusunu büyüklerimiz bilircilik’ le bana gelip ‘boşver abi sen mi kurtarcan
memleketçiliğe’ kadar değişen rollerden bir yada birkaç tanesine bürünen
çevremizdeki/içimizdeki insanların artık susma zamanı geldi.
Birde herkeste olan şu düşünce var ki, en ayar olunası
olan da bu zaten: ‘Her şeyin düzelmesi için bir kurtarıcı, yüce önder, Mesih,
süper kahraman beklemecilik.’ Hollywood filmleri ile yetişen bir nesil elbette
süper kahraman bekleyecek değil mi?
Ancak bir neslin tamamı uyuyor olamaz…
‘dünyanın derdi
senimi gerdi’ diyen arkada oturan gerizekalı, ben bu işi çok iyi yapacak bir
iki kişiyi uyandırabilir miyim diye uğraşıyorum. Sen g.tünü kendi elinle teslim
ediyorsun. Teslim ettiğinde ne yapacaklarını biliyorsun değil mi?.
Aramızda hala FACEBOOK’un masumiyetiyle alakalı konuşacak olan
ampirikukiler yoksa şimdilik dağılabiliriz.
23 Haziran 2012 Cumartesi
TÜRKİYENİN YENİ İMTİHANI : SURİYE
Bu konuya değinmeden edemeyeceğim. Kanımızda dolaşan yavuzluk ve civanmertlik susmayı yakıştıramadı kendine. Uçak düşme olayı da tamamen bahsettiğimiz İlluminati, NEW WORLD ORDER ile doğrudan bağlantılı olduğundan bu başlık gerekliydi. Önce olayı biraz inceleyip , sadece bu olay ile ilgili bilgilere değineceğim. Ardından geri çekilip genel çerçeveyi göreceğiz. Yani bu olayın DÜNYAYI YÖNETENLER ile ne kadar bağlantılı olduğuna değineceğim.
Türk savaş jeti Suriye tarafından düşürüldü.
"Şehitlerimize Allah’tan rahmet , ailelerine ve tüm Türkiye’ye başsağlığı diliyorum."
Güvenlik kurulu ve Suriyeli kaynaklar uçak düşürülme bilgisini teyit ettiler. İki pilotumuzun bulunduğu düşen uçak için, arama kurtarma çalışmaları devam ediyor.
Ardı ardına açıklamalar yapılıyor, Suriye’nin "kendince" (hiçde hakkı olmayan) haklı sebepleri var ve en önemlisi NATO’nun işin içine dahil olma ihtimali var. BM bir komisyon kurup karara bağlayacaktır. Bu Suriye için tazminat ve özür talebi olacak veya askeri müdahale gündeme gelecektir.
Malatya’dan kalkan RF-4E Phantom keşif (yani silah ve mühimmat yüklü olmayan, saldırı becerisi olmayıp, sadece fotoğraf çekebilen, yüksek manevra kabiliyetine sahip bir) uçağı Suriye’nin Lazkiye kentin 8mil açıklarında düştüğü söylendi.
Suriye uçağı kendi karasularımız üzerindeyken otomatik hava savunma sistemimiz vurdu diyor. Bazı kaynaklarda ise uçaksavarlar ile püskürtüldüğü ve 2. bir uçağında olduğu onun düşmeden kurtulduğu söyleniyor.Uçağın hava sahasını 1 km mesafe geçtikten sonra vurulduğunu belirttikleri açıklamada, uçağı vurduktan sonra TÜRK JETİ olduğunu anladıklarını söylüyorlar. Vurulan uçağın 10 deniz mili açıklarında düştüğünü anlatıyorlar-ki vurulan uçağın 10 deniz mili yol alması yani yaklaşık olarak 18,5 km ileri gitmesi mümkün değildir. Bu kadar gidebilen bir uçak en yakın hava alanına kadar yol alabilirdi. Ya da vurulduğu üsle irtibat kurup iniş izni isteyebilirdi. Muhakkak ki en azından düşmeden önce neredeyse 20 km ilerleyen uçağın herhangi bir yerle temas kurması beklenir . Pilotlarımızın atlama için yeterli vakitleri olduğu da görülüyor. Bu da pilotlarınızın kurtulmuş olma olasılıklarını çok güçlü hale getiriyor.-Bizzat bir savaş pilotundan bilgi alınmıştır-
Hava ihlallerinde uyulması gereken prosedür şöyledir
-Uçağın 1 kilometre ihlalden vurulduğu söyleniyor. 1 kilometreyi ihlal sayamazsınız.
-İhlal olsa dahi sahayı terk etmek için ihtarda bulunursunuz. Alarm uçaklarını kaldırarak inişe zorlarsınız.
-Riayet edilmezse ve silah gösterilirse o zaman ateş açabilirsiniz. Bunu da uçağın arkasına geçerek, kanatlarından vurup, inişe zorlarsınız.
Geçmişte Yunanistan ile biz yine buna benzer hava sahası ihlali sorunları yaşadık. Ama hepsi DOG FİGHT=İT DALAŞI denilen karşılıklı püskürtme manevralı ile geçiştirildi. Fakat Suriye’nin hem inmeye zorlamadan, hem uyarmadan , hem de it dalaşına girmeden direk düşürmesi, bu saldırının Esad katliamından kaçan binlerce insana kucak açan bir ülkeye yapılması, ayrıca manidardır.
Tam büyük bir Kandil operasyonundan önce gündem yine "BÜYÜK AĞABEYLER" tarafından değiştirildi. Pkk’ya büyük darbe vuracak bu operasyon böylelikle ertelendi ve arka plana itildi.
Bu olay da en önemli noktalardan biri atlanıyor.
BU UÇAK ORAYA NASIL/NEDEN GİTTİ?
Bu sorunun cevabı bize olan bitenin tümünü önümüze serecektir.
ABD’de kanunlarla belirlenmiş olan çerçevede, satılan her uçağın/füzenin üzerinde bir çip ile birlikte teslim edilir. O çip ana üniteye bağlı bir kontrol mekanizması olarak çalıştırılabilir, uçağın yada füzenin tüm kontrolleri direk PENTAGON'dan düzenlenebilir. Uçağın oraya nasıl/nedengitmiş olabileceği ile ilgili aslında ana üç seçenek var.
- Türkiye tarafından uçak bilinçli olarak o güzergaha yönlendirildi,
- Uçağın seyr-ü sefer(navigasyon) cihazı bozuktu istemeden Suriye hava sahasına girdiler
- Yada en önemli tezgah ABD’den alınan bu uçak direk PENTAGONdan bu bölgeye yönlendirildi/götürüldü. Ki uçağın pilotlarının olaydan önce telsiz sistemi arızası sinyali gönderdikleri söyleniyor(veya kapatıldı).
Olaya, sadece bu olaya baktık şimdiye kadar ki olayın ne olduğunu görelim, anlayalım.
Kardeşim uyanalım, kandıralıda uyansın , böyle zamanda siyaset yapmaya çalışan klavye üstad-ı azamı, önce sen uyan!
Daha 10 gün önce İsrail Beşşar Esad'a karşı dış müdahalede bulunulması gerektiğini söyledi.
ABD ve Avrupa’nın da buna yakın söylemleri vardı.
Kuzey Afrika’daki bütün diktatörler yıkıldı. Çünkü bu diktatörler ülke yönetimindeki tek isimdi. Dedikleri oluyordu. Bu adamları yönlendirmesi zordu. Dik başlı dediğim dedik, ülkesine ve saltanatına sahip çıkmaya çalışan insanlardı.
O yüzden bir demokrasi rüzgarıyla en sıkıntılı yerlere ‘DEMOKRASİ’ getirerek yönetimi çok daha kolay ele geçirdiler. Çünkü istedikleri adamı yönetime getirip, istediklerini yerin dibine sokacak altyapıları var.
Bu arada Gürcistan’ı da hallettikten sonra, Ortadoğu da sadece iki sıkıntılı ülke kaldı. Biri İran diğeri Suriye. İran’a da böyle bir rüzgar denendi ama Çin ve Rusya destekli İran’da muhaliflere yeterli silah, mühimmat desteği sağlanamadığından, isyan saman alevi gibi etkisiz yandı geçti.
İran için bu çözümün yeterli olamayacağı için ,Suriye'de bu planı çalıştırmaya başladılar. Fakat Suriye’ de Esad isyanları bastırabilecek güce sahipti. Yabancı güçler desteği arttırsa da Esad kimseye acımadan muhalifleri kadın, çocuk, yaşlı demeden katletti .(Bkz. HULA KATLİAMI) Muhalifler güç kaybettikçe dış güçler desteklerini arttırdılar ve bunu yanında dünyada bir Esad karşıtı kamuoyu oluşturuldu. Böylelikle NATO ve ABD dünyada Askeri bir müdahale için destek buldular.
Fakat ABD’yi YÖNETEN GİZLİ GÜÇLER Afganistan ve Irak’tan biliyor ki Ortadoğu’da savaşlar bildiği gibi gitmiyor. Bu sefer ateşi maşayla tutacaklardı.
TÜRKİYE ile...
Olası bir Suriye müdahalesinde Türkiye’nin başrol oynaması demek, ONLAR için bir taşla kuş soykırımı demekti. Hem yükselen Türkiye gibi dinamik bir güçten, gelişen bir ekonomiden , gerçek müslümanlar ve vatansever insanların olduğu güçlü bir ülkeden , hem de Ortadoğu’da çok önemli bir stratejik noktada bulunan Suriye’den kurtulmuş olacak…
Bu parçaları bir araya getiremeyen sığ beyinliler, dünyayı yönetenleri göremeyip , Türkiye bu durumdayken bile, insanları verdikleri oylarla suçlayıp, ‘UTANMADAN’ siyaset yapma derdinler.
Harita'da Suriye'yi iki buçuk saatte bulamayacak olanlar , masum beyinleri zehirliyorlar.
ABD’yi yönetenleri halk seçiyor da , ABD'yi yönetenleri kim yönetiyor onu düşünmeyenler, ‘herşeyin arkasında amarika var amağagoyim, onun arkasında da israil’ sığlığındaki kahve muhabbetinden öte gitmeyecek konuşmalarla hiçbir yere varılamayacağını hala görmediler. Bize dikte ettirilen 'yüce amerikan vatandaşı'nın oyu bile önemsizken genç dimağları zehirleyenler neyin peşinde acaba...
Hacivat’ı da Karagözü’de oynatan aynı adam hacım, gözünü aç , kalk yerinden, uzat kafanı, perdenin arkasına bak…
Perdenin arkasında çok derin oyunlar dönüyor...
22 Haziran 2012 Cuma
MASONLUĞUN SATANİZM İLE BAĞLANTISI
Birkaç takım insanın dünyayı
yönettiğinden bahsediyorduk yavaş yavaş . Gerçekleri görmek istemeyenler için ne kadar
anlatsak , arka mahalleden davulcu ve dahi yanında zurnacı getirsek az kalır.
Fakat anlayabilene, çevresine dikkatli bakabilene , anlattıklarımız ve anlatılanlar adete bir
marş dinamosu vazifesi görüyor. Sadece bir başlangıç oluyor.
Anlattıklarımda ki yegane amacım
insanların çevresinde olup bitenlere daha dikkatli bakıp, perdenin arkasında
çevrilen tezgahları görebilmesine ufak da olsa zemin hazırlamaktır. Bir kişinin
dahi gözünü açabilirsem , bu benim için en büyük kardır.
İlk başta İlluminati denilince
artık ele ayağa düşmüş , ciddiye alınmayacak , önemsiz bir mesele gibi
düşünülüyor. Belki de bu oluşumun/örgütün/cemiyetin adı bu değildir.
Kendilerine power puff girls diyor da olabilirler ki bu bizim için önemli
değil. Önemli olan var oldukları, yaptıkları , yapmak istedikleridir. Amaçları
ise dünyayı ele geçirerek şeytana hizmet etmektir. Tabi bunun için dinleri de
yok etmek isteyecekler. Ona da bir sonraki yazıda değineceğim. Bu adamlar
kendilerine belki de zeus diyorlar , seçilmişler desin bir başkası yada üçgen
sevenler derneği…
Avrupa’da 15 yüzyılda,kökeni
Kabala’ya , Babil’li bilgelere dayanan insancıl sevgi, hoşgörü temalarını
kullanan bir örgütlenme ortaya çıkmaya başlamıştı. Fakat bu örgütlenme ilahi
dinlerde olduğu gibi, Allah(c.c.)’ı –tövbe haşa- kainatın yaratıcısı olara
kabul etmiyor, yani Yahudilerde,
Hristiyanlarda ve islamiyette olan Allah inancının olmadığını insanlara hümanist yaklaşımla
dikte etmeye çalışıyordu. Bunun yerine ‘Kainatın Ulu Mimarı’ adı altında
maddesel bir oluşumdan bahsediyordu. Bu madde her şeyi içinde barındıran her
şeyin ham maddesi idi(Big Bang teorisindeki ilk madde olduğunu iddia ediyorlar).
Ve kainat bu maddeden tesadüfi biçimde meydana gelmişti.(Tesadüfi durumlar
direk Darwin’i akla getiriyor. Evrim teorisi Darwin’e özgü bir çalışma değildir.
Daha önce oluşturulmuş bir felsefenin sadece doğaya uyarlanmasıydı. ).
Aslında temelde tamamen bir tanrısız inaç kurgusu yoktur. Fakat bu bizim bildiğimiz anlamda bir ilah değildir. Daha çok madde-enerji yada ışık şeklinde anlatabileceğimiz maddesel bir kavramdır.
Birkaç isimden bahsedeceğiz.
İsimlere takılıp kalınmamalıdır. Çünkü bu isimlerin tamamı asıl patronlar
tarafından kullanılmıştır. Önemli olan isimlerin bizi götürdüğü genel görüntü
olmalıdır.
New age akımının kurucusu olan ve
Fransa’daki Mason locasına bağlı 32. Dereceden mason olan ‘Madame Petrovna
Blavatsk’ bu konuyla alakalı "gezegenimizin ilahı ve tek ilah
şeytandır" demiştir.Aşağıda birde çizimi mevcut…
Madame Petrovna Blavatsk ve onun ilahı olan şeytanı tasviri
Mason yazar ‘Eliphas Levi’ liderinin
şeytan olduğunu ifade etmekte ve "Aydın Lucifer (şeytan), …kutsal ruh’tur, fiziksel anlamda Lucifer ise evrendeki manyetizmanın en büyük etkenidir." (33. dereceden mason, mason ama söylemleri satanik, kimse de demiyor ki aga sen ne ayaksın)
Masonlar alenen , şeytanın iradesiyle
hareket etmekte ve onun emirlerini birebir yerine getirmektedirler. Bu gizli
tarikatte kullanılan "her şeyi gören göz" , Lucifer’ın gözü olarak
tasvir edilmektedir. Bu konuya da Hıristiyanlığın içindeki satanistik ögelerden
bir sonraki yazıda uzunca değineceğim.Satanistik ve masonik ögeleri öncelikle
yan yana getirelim.
İlki mason locasının kullandığı tek göz, ikincisi ise eski Mısırda kullanılan satanistik bir sembol olan tek göz tasviri
Bunun dışında bütün masonik
sembollerde aynı amaç için tasarlanmıştır. Tüm bu sembollerin, gizliden ifşa
edilen tüm bu yapılanmaların sebebi büyük enerjiyi açığa çıkararak şeytani gücün
yeniden gelmesi sağlamaktır.
Yıldızda çok sık kullanılan sembollerden bir
tanesi. Beş, altı, yedi , sekiz köşeli yıldızlar kullanabiliyorlar. Hepsinin
ayrı ayrı anlamları var. Bunlardan bir tanesi tersine yıldız.(bunların tamamına
ilerde ayrıntılı olarak değineceğim fakat önce girizgahı verelim). Baphomet
(keçi şeklinde, boynuzlu) bir şeytan.
Lucifer gibi farklı bir cisme bürünmüş inandıkları şeytani ilahları. Büyücülükte
de tersine beşgen yıldız kullanılır, şeytanın gücünü çağırmak için!
Şeytan-ilah Baphomet ve kafasının temsil ettiği tersine beşgen yıldız
Bir elinin yukarıda bir elinin aşağıda olması, kötüden iyiye enerji akışını sağlamak için.
Dolayısıyla masonik semboller
aslında masonluğun temelinde yatan inancı, yani şeytana tapınmayı sembolize
etmektedir. 33. Dereceden mason olan ‘Albert Pike’ , "Lucifer doktrini"nin fikir
babasıdır. Albert "Lucifer
doktrini"ni birçok mason biraderine
öğretti.
Satanist Albert Pike ve onun 33.dereceden( en üst dereceli) mason olduğunu gösteren 'mason üniformasıyla' birlikte çekilmiş resmi.
Masonların şeytan ile ilgili bağlantıların en güçlülerinden biri de 33. Dereceden(en yüksek derece) Mason olan İngiliz Aleister Crowley’in ta kendisidir. Satanist olan Crowley, aynı zamanda Doğu Tapınakçıları Locası (Ordo Templi Oresntis –kısaca OTO) üstad-ı azam’ıdır.
Bu adamın üzerinde bu kadar durmamızın sebebi günümüz satanizm ritüellerinin uygulama metodları bu adamın kokuşmuş düşüncelerinin ürünüdür. Annesi oğlunun İncil’deki canavarın tezahürü olduğunu söylemektedir. Golden Dawn adlı satanist tarikatın üyesidir kendisi…
Dünyanın çeşitli yerlerinde satanist öğretilerini uygularken kullanduğu materyaller ve giysilerden bazıları.
Yaşayan en kötü insan ünvanlı Crowley, masonik ritüellerde kendi ile
bağlantıda bulunan kişilerin büyük bir kısmının dehşet verici ölümlerine sebep
olmuştur. Dünyanın birçok yerinde şeytani ayinler yapmış şeytanın oğlu ‘golem’i
dünyaya getirmeye çalışmıştır. Golem’i dünyaya getirebilmek için Crowley’in
şeytana 150 genç erkek kurban ettiği iddia edilmektedir.. .
Hatta bu adamın ismine yazılmış
şarkılar bile vardır. Ozzy Osbourne’ün MR. Crowley gibi.Unutmadan adam aşırı
derecede Atatürk hayranıymış. Oğlunun adı bile Ataturk Crowley imiş. O derece yani.
Golden Dawn(Altın Şafak) satanist tarikatın giysileriyle poz vermiş Crowley. Yandaki ise gebermeden önce ki son fotoğraflarından biri.
Türk mason localarının 1923’te
yayınladığı "Meşrik-i
Azam İçtimai Zabıtları"nda masonların sapkın felsefeleri şöyle ifade
ediliyor.
‘’Biz artık Allah’ı hayat gayesi olarak tanımayacağız. Biz bir
igaye yarattık. O gaye Allah değil, beşeriyettir.’’
Rockefeller ,
Rothschild ailelerinin isimlerini şimdiye kadar hiç zikretmedik ama asıl
gideceğimiz yer bu adamlar onu baştan söyleyelim. Hatta Miiliyet gazetesinin
söylediğine göre ‘hayırseverliğin sembol isimlerinden’ olan bu hanedanlıklar,
dışarıdan takım elbiseli , kravatlı adamlar olarak gözüküyorlar gözümüze.
Aslında ruhsal sıkıntıları olan Luciferian, yani satanistlerdir. Satanist olmak
için illa kedi kesmek,arka planda şimşek çakarken karından kahkaha atmak
gerekmez. Felsefeyi uygulamak yeterlidir.
Satanizm kendi içinde şöyle
tanıtılmakta: Şeytan Allah’a karşı gelerek ‘onurlu’ davranmıştır, özünde iyi
çocuktur, denmektedir.
Ve bu onurlu davranışı dolayısıyla
dünya ile ödüllendirilmiştir.(Evladım ağzınla gül, oranla gülme demiştim daha
önce, neyse bende dayanamadım oranla da
gülebilirsin).Tabi bunu bi kaç kişiye böyle anlatınca sizin gibi bi
taraflarıyla gülmüş olmalılar ki taktik değiştiriyorlar daha sonra , gelip bunu
bize böyle anlatmıyorlar.
Ardından Spiritüaist bir öğreti/din
kurguladılar.
Aslında lisede bunu bizede öğrettiler.
Allah her şeye özünden bir parça üflemiş ve bu nedenle herkes , her şey
Allah’ın bir parçasıdır, düşüncesinde olan psikopatlardı bu adamlar.(İslamda’da
bunu anımsatan bir şey var ama çok farklı, orada Allah’ın yüceliği ön planda.
Yeri gelirse değiniriz)
Hemen Aristo mantığına bağlayıp,
Her şey Allah’ın parçasıdır ->
Şeytan bir ‘şey’dir -> Şeytanda Allah’ın bir parçasıdır -> Şeytan iyi çocuktur, mantalitesini
kuruguluyorlar.
"Şeytan ‘iyi’nin anlaşılabilmesi
için’kötü’ rolü yapan gerçek iyidir" onlara göre.
Buna inanlar şu anda dünyanın en güçlü
insanları. Bu Rothschild eninde sonunda Şeytan’ın kaybedeceğini bilmiyor. Çünkü
beyni onun için çalışıyor. İnanmışlık bu olsa gerek…
İnanç sandıkları bazı vahşeti uygulayan çürümüş beyinler. İki resimde de şeytana kurbanettikleri insanlar var. Birincisinde asarak şeytana hediyelerini sunuyorlar, ikinci resimde ise büyük bir baykuş heykelinin önünde diri diri yakarak...
Konumuza geri dönelim. Peki, her şey
aslında iyidir, kötüler bile aslında sadece rol yapıyorlar asıl iyi onlardır ne
demektir? İşte iş birazda burada kopuyor.’ Biz şuan ve gelecekte birçok naneler
yiyeceğiz, Aslında kötülük değil onların hiçbiri iyiler bizleriz yavruuumm’ demeye getirmektir.
Kafa karıştırmadık değil mi?
Çünkü güzel bir pazarlama stratejisi
uyguluyorlar ve zayıf inançları çabucak kandırack bir düzen oluşturulmuş
durumda. Herşeyin iyi olması mümkün değil. Örneğin babası öldürülen bir çocuğa
ne gibi bir iyilik dokunabilir. Buna sabrederek ruhunu mu yüceleştirmiştir. E ama baba öldü. Bunun adının iyilik değildir
bu aşikar. Her şey iyi olamayacağı açıktır.
Kötü olmadan iyi olmaz diye bir şeyde
söz konusu değildir. Çünkü kötü olmasaydı da biz iyiyi bilecektik. Belki
anti-tezi olmadığından isimlendirilmeyecekti, yada farklı algılıyor olacaktık
ama yine de iyi olacaktı.
Düşmanımızı, imanları zedeleyici
oluşumları iyi tanıyıp ona göre tedbir almalıyız. Kısacası Satanizm kabataslak
budur. Yoldaki emolara satanist deyip bağıracağımıza gerçek düşmanımızla karşı
karşıya gelmeliyiz.(bu emo meselesinin de farklı bir boyutu,ayrı bir bağlantısı
mevcut)
Masonlar , deccal sisteminin bir
gereği olarak, kendilerini sezdirmezler. Gerçek yüzlerini hiçbir zaman ortaya
çıkarmaz, şeytanı ilah edindiklerini,Allah inancını açık şekilde inkar
ettiklerini alenen söylemezler. Çünkü eğer bunu söylerlerse, samimi dindar
halkın yanında kendi saflarına dahil edilebilecek insanları da
kaçırabileceklerini bilirler. Zaten bu sebeple, İncil’de ve hadislerde
belirtilen deccal, kendisini peygamber ilan eden , Allah’ı inkar etmesine
rağmen , sahte dindar görünümü ile ortaya çıkan bir aldatıcıdır.
Deccal, yani şu an deccaliyeti
temsil eden masonluk, aynı sahte görünüm ile ortaya çıkmış ve şeytana tapınan
sapkın bir din olduğunu insanlardan gizlemeye çalışmıştır.
Bu amacı gerçekleştirebilmek için
masonlar, çeşitli kılıklara bürünerek oyunlarını devam ettirirler. Örneğin
Dünya Kiliseler Birliği ve Ulusal Kiliseler Konseyi’nin mason liderleri
bulunmaktadır
.
Tabi Müslüman gibi görünen
masonlarda mutlaka vardır. Şüphe çekenler de …
Dindar görünüm altında insanlığın Allah inancından uzaklaşmasını
sağlamak ve şeytanın birer hizmetçisi
haline dönüştürmektir.
Alah’ın gerçek Müslümanların yanında
olduğunu görebiliyorum. Yoksa bu kadar çalışma ve düzenlemeyle , büyük bir
gizlilik, emir-komuta zinciri içinde yürütülen çalışmalarla emellerinin tam
anlamıyla gerekleştirememiş olmaları kesinlikle Allah’ın (c.c.) bize bir
lütfudur. Sayıları yüz binleri bulan İslam nişanelerini göğüslerinde gururla
taşıyan , dünyanın dört bir tarafında İslam’ı
tanıtmak için bulunan , sahabe efendilerimiz gibi gidilmedik yer/ülke
bırakmayana gönül neferlerinden Allah razı olsun.
Allah onlardan razı olsun demek iyidir
fakat bunu söyledikten sonra hiç bir şey olmamış gibi televizyon izlemeye devam
edebiliyorsak, inanmışlık adına ciddi zaaflarımız var demektir. Çünkü medya da
onların kullandığı bir araçtır ve sürekli bizim inandıklarımızı ‘gizlice’
baltalar.
Bir kalenin kuşatılmış olduğunu
düşünelim. Büyük toplarla sürekli kalenin surları dışarıdan dövülüyor. İçeriden
de surlar sürekli onarılıyor. Bu bir işçi problemi değil arkadaşım. Kimin
Yapma/bozma hızı daha fazla olursa taraf bu savaşı kazanacaktır. Yani kalenin
surlarını, içeridekiler, ''kuşatanların bozmasından daha hızlı tamir ediyorlarsa'', kaledekiler güvende kalacaktır. Zaptedenler kalenin surlarını içeridekilerin
tamirinden daha hızlı yıkıyorlarsa kale elbet fethedilecektir. Dikkat edilmesi
gereken şey ise kalenin içindeki bir insanın hiçbir şey yapmaması aslında
kuşatanlara yardım etmektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)